ÇOCUKLARDA İŞİTME KAYBI VE REHABİLİTASYONU

Biz insanlar, isteklerimizi anlatmak ve duygularımızı paylaşmak için iletişim kurmak isteriz. İletişimin en kolay yolu konuşmaktır. Konuşmayı öğrenmek doğduktan hemen sonra başlar ve hayat boyu devam eder.
Bir çocuğun konuşmayı öğrenebilmesi için öncelikle normal veya normale yakın işitme olması gerekmektedir. İşitme kaybı düzeyine göre konuşmada problemler, eksiklikler ortaya çıkar. Bazen konuşma hiç gelişemez.
Konuşmayı öğrenmek için işitmek de yeterli değildir. Zeka gelişiminin normal olması ve konuşmada rol alan organların( dil, dudak, yanak gibi) görevini tam yapması gereklidir. Konuşmayı öğrenmek kolay değildir. Konuşma becerisi karmaşık bir beceridir.

İşitme kayıplı çocuklar, konuşma seslerini tam duyamadıklarından konuşmayı geliştiremezler. İşitme kayıplı çocuklarda cihaz / koklear implant işitme- konuşma eğitimi için çok önemlidir. Çocuğun sesleri duymaya başlamasıyla konuşma ve lisan gelişir. Bu yüzden var olan işitmenin yararlı olabilmesi için erken cihazlama çok önemlidir.
Artık ülkemizde Yeni Doğan İşitme Taraması (YDİT) pek çok hastanede yapılmaktadır. Her bebek doğar doğmaz işitme taramasından geçebilmektedir. İşitme kaybını belirlemek için bebeğin büyümesine gerek yoktur.
Yapılan tarama testinde işitme kaybı şüphesi olan bebeğe daha ileri işitme testleri uygulanır. Bebek 3 aylık olduğunda kesin tanı konur. İşitme kayıplı olduğu belirlenen bebeğe vakit kaybedilmeden işitme cihazı verilir.
İşitme cihazı artık bebeğin kulağı olacaktır. Konuşmayı öğrenmesi duyduğu seslerin iyi olmasına bağlıdır. Bu yüzden işitme cihazı seçimi ve ayarları önemlidir. İşitme cihazı önerisi bir odyolog (işitme konuşma, ses bozuklukları uzmanı) tarafından yapılmalıdır. Odyoloğun verdiği işitme cihazını bebek uyanık olduğu sürece takmalıdır.
İşitme cihazı ile bebek sesler ile tanışmaya başlar. Duyduğu seslerin anlamını ve konuşmayı öğrenmesi içinde hemen eğitime başlanmalıdır. Eğitime başlamak için büyümesini beklemiyoruz. Bebeklik döneminde aile eğitimi ile daha sonra bire bir eğitimlere katılacak.
Erken işitme kaybı tanısı konulup cihazlandırılan ve erken eğitilen bebeklerin konuşma (lisan) gelişimi hızla ilerlemektedir. Yaşıtlarını kısa sürede yakalayabilmektedir.
İşitme cihazı bebeğin sadece duymasını sağlayacaktır. Konuşmayı anlaması ve öğrenmesi ancak doğru -etkili eğitim ile olacaktır.
Günümüzde işitme cihazı ve koklear implant sistemlerinde gelişen teknoloji ile son derece ilerlemeler görülmektedir. Bu sistemleri en etkin ve faydalı bir şekilde kullanılması, eğitim programlarının doğru yaklaşımlarla uygulanması ancak Odyolog takibi ve kontrolünde olacaktır. Özel işitme -konuşma alanında çalışan rehabilitasyon merkezlerinde bir Odyoloğun bulunması çocuğun işitme ve konuşma gelişiminin ilerlemesi açısından çok büyük katkıları olacaktır.
İşitme kayıplı çocukların sadece konuşma gelişimi geride kalmaz aynı zamanda zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimleri de olumsuz şekilde etkilenir. İşitmeyen bir çocuk büyük- küçük gibi kavramları, sayılar renkler gibi konuları da öğrenmede güçlük yaşayacaktır. İsteklerini anlatamadığı için içe kapanık ya da hırçın olabilmektedir. Okula başladığında başarısız olabilmektedir. Erken tanı, erken cihaz ve erken eğitime başlayan çocuklar, tüm gelişimlerini normal yaşıtları gibi kazanabilmektedir.
İşitme Rehabilitasyonu
Çocuğun var olan işitmesini en iyi ve etkili şekilde kullanmayı öğretmek için yaptığımız etkinliklerdir. Amacımız en iyi şekilde iletişim kurmasını sağlamaktır. Çocukların işitme kaybına, yaşına, gelişim düzeyine ve başka etkenlere göre eğitimde kullanılan iletişim modelleri ve eğitim teknikleri farklılık gösterecektir.

İşitme- Konuşma Rehabilitasyonunun Basamakları
1- Cihaz Adaptasyonu Gözlük takmaya, baston kullanmaya hangi yaşta olursak olalım alışmak zaman alır. Çocuğunuza cihaz/ implant takıldığında onunda alışmak için zamana ve yardıma ihtiyacı olacaktır.
2- Dinleme Eğitimi İşitme kayıplı bir çocuk da cihaz/implant takıldıktan sonra en önemli süreç dinleme eğitimidir. Dinleme bir evin temeli gibidir. Ne kadar sağlam bir dinleme eğitimi alırsa işitme kayıplı çocuk o kadar iyi şekilde konuşma gelişimine hazır hale gelir.
3- Ses Çıkarma İyi bir dinleme eğitimi sonunda işitme kayıplı çocuk normal çocuğun geçtiği ses çıkarma aşamalarını gerçekleştirir.
4- Konuşma Gelişimi Çocukların konuşmayı öğrenmesi çok karmaşık bir süreçtir. İşitme kayıplı bir çocuk da bu süreç daha da güç hale gelmektedir. Bu aşamada anne- babaların katkısı çok önemlidir. Dil kısa sürede kazanılan ve gelişen bir beceri olmadığından çocuğun gün boyunca kullanacağı bir araç gibi düşünülmeli ve çocuk yaptığı her farklı davranış ve sözcük için desteklenmeli, çocuğun iletişim kurduğu çevre genişletilmeli ve konuşması için teşvik edilmelidir.

Uzm Eğt Ody Şenay ALTINYAY
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
İşitme- Konuşma ve Ses Bozuklukları Merkezi

 

GELİŞİMSEL DİL BOZUKLUĞU

Dil, insanların birbirleriyle duygu ve düşüncelerini paylaşmak amacıyla kullandığı ortak kurallar sistemidir. Sözel veya yazılı olabilir.

Konuşma ise bu duygu ve düşünceleri içeren kuralların gerekli organlar yardımıyla fiziksel olarak üretildiği sistemdir.Erken çocukluk dönemi diğer gelişim alanlarında olduğu gibi çocukların dil kazanımı açısından da son derece kritik bir dönemdir.Çocuklar dil gelişimlerini ebeveynler,aile üyeleri ve öğretmenler gibi kişilerle etkileşim içinde geliştirirler.

Dil gelişiminde iki temel süreç vardır.

Alıcı Dil Gelişimi: Sözel uyaranların duyu-sinir ağı ve işitsel algısal süreçler aracılığı ile alınması ve anlaşılması olarak tanımlanır.

İfade Edici Dil Gelişimi: Duyu-sinir ve motor sinir işlevler(nefes alma,ses çıkarma,rezonans,artikülasyon mekanizmaları gibi) ile zihinsel kavramın ses aracılığı ile ifadesidir.

Dil ve Konuşma Gelişimi
Normal çoçuklarda dil ve konuşma gelişimi
* Ağlama (farklı tarzlarda)
* Ses üretme,seslerle oynama,taklit etme
* Kelime üretme
* Kelime dağarcığını geliştirme
* Kısa cümleler kurma
* 4-5 kelimelik cümleler kurma
* Uzun ve karmaşık cümleler kurma
* Yetişkine benzer gramer yapısına ulaşma
basamaklarını içerir.

Her çocuğun kendine özgü bir gelişme hızı vardır. Çocukların alıcı ve ifade edici dil gelişimleri genel olararak;

0-3 Ay
Alıcı Dil(işitsel algı)
* Sese cevap olarak emmesini arttırır veya azaltır.
* Onunla konuşulduğu zaman susarak veya gülerek cevap verir.
* Sesinizi tanır ve ağlarken sesinizi duyduğu zaman susar.
İfade Edici Dil
* Doğumda ağlar, 2-3 aylıkken farklı şekillerde ağlar.
* Tanıdıklarını gördüğü zaman gülümser.
* 3-4 ay babıldama dönemi.

4-6 Ay
Alıcı Dil(işitsel algı)
* Sesin kaynağına doğru gözlerini oynatır.
* Sesin tonundaki değişikliklere cevap verir.
* Ses çıkartan oyuncakları fark eder.
* Müziğe dikkat eder.

İfade Edici Dil
* /p/, /b/, /m/ fonemlerini kullanarak konuşmaya benzer şekilde mırıldar.
* 5-6 aylıkken ritmik babıldar.

7 ay-1 yaş
Alıcı Dil(işitsel algı)
* Hareketli ve sesli oyunlardan hoşlanır.
* Sesin kaynağına doğru döner ve bakar.
* Sık kullanılan nesneleri ifade eden kelimeleri tanır.
* İsteklere cevap vermeye başlar.

İfade Edici Dil
* Dikkat çekmek için konuşur ve ağlama dışı sesler çıkarır.
* 6-11 aylıkken duyduğu konuşmaları taklit eden babıldama.
* Net olmasa da 1-2 kelime söyleyebilir.(anne,baba)

1-2 Yaş
Alıcı Dil(işitsel algı)
* Sorulduğu zaman birkaç vücut kısmını gösterir.
* Basit komutları ve soruları anlar.
* Nesnenin ismi söylendiği zaman kitaptan resim gösterir.

İfade Edici Dil
* 12 aylıkken 1-2 kelime,isimleri anlar,tanıdık sesleri taklit eder.
* 18 aylıkken 5-20 kelime haznesi(isimler dahil) vardır.
* 2 kelimeli cümleler kurmaya başlar.
* Hayvan sesleri,selamlamalar, Evet,Hayır şeklinde cevaplar verebilir.

2-3 Yaş
Alıcı Dil(işitsel algı)
* Anlam farklılıklarını algılar(büyük-küçük)
* İki isteği peşpeşe yerine getirebilir.

İfade Edici Dil
* Vücut bölümlerini tanır, «ben» der.
* 450 kelimesi vardır,kısa(2-3kelimelik) cümleler kurar.
* 3-4 rengi eşler. «Büyük, küçük» kavramları vardır.
* Hikaye dinleme ve tekrar dinleme vardır.
* Bazı çoğul eklerini kullanır.

3-4 Yaş
Alıcı Dil(işitsel algı)
* Nesneleri gruplayabilir(oyuncaklar vb.)
* Basit soruları anlar(kim? ,ne?, nerede?, niçin?)

İfade Edici Dil
* Evde, okul veya arkadaşları ile ilgili konuşur.
* Aile dışındaki kişiler de genellikle çocuğun konuşmasını anlar.
* 4-5 kelimeden oluşan cümleler kullanır.
* 1000 kelime haznesi vardır.
* Soyadını bilir.
* Cadde isimleri, birçok çocuk şarkısı bilir.

4-5 Yaş
Alıcı Dil(işitsel algı)
* Kısa bir hikayeye dikkatini verir ve hikayeyle ilgili basit soruları cevaplar.
* Evde ve okulda ne söylenildiğinin çoğunu anlar.

İfade Edici Dil
* 4-5 kelimeli cümleler kullanır.
* 1500 kelime haznesi vardır.
* Geçmiş zaman, renkler, şekiller, neden kim soruları vardır.

5-6 yaş
Alıcı Dil(işitsel algı)
* İsim ve iki farklı sıfatı tanımlar.
* Tam yarım kavramını anlar.
* Olayları zaman sıralamasına göre anlar.
* Yetişkinler ve yaşıtlarıyla kolaylıkla iletişim kurar.

5-6 yaş
İfade Edici Dil
* 5-6 kelimeli cümleler kurar.
* 2000 kelime haznesi vardır.
* Objelerin neden yapıldığını söyler.
* Adres bilir.
* Üstünde, uzakta gibi kavramları bilir.
* Aynı,farklı kavramlarını bilir.
* Parçaları ayırt etme,sol sağ el kavramı,on eşyayı sayabilir.

Gelişimsel dil bozuklukları gecikmiş konuşma veya özgün dil bozuklukları tanıları ile tek başına görüleceği gibi farklı nedenlere bağlı olarak da gözlenmektedir.
* Genetik
* Fizyoloji (fonasyon,dil, damak,dudak,diş yapıları)
* Algısal,bilişsel ve nörolojik gelişim
* Fiziksel ve ruhsal durum
* Anne bebek etkileşimi ve sosyal çevre
* Cinsiyet
* Aile yapısı

Sosyokültürel ve sosyoekonomik etkenler

Çocuğun beklenen yaşta ve şekilde konuşma-dil becerilerini gösterememesi GECİKMİŞ KONUŞMA(DELAYED SPEECH) olarak adlandırılır.
* 3-4 aylıkken çevresindeki kişilere ve olaylara ilgisiz ise
* 9 aya kadar vokalizasyonu olmadıysa
* 1 yaşında ismini anlamıyor, hayır ve bazı komutları anlamıyorsa
* 15 ay civarında en az 1-3 kelime üretimi yoksa
* 18 aylıkken en az 6-10 kelime üretimi yoksa
* 21 ay iken basit komutları yerine getiremiyorsa
* 24 ay kitapta söylenen resimleri gösteremiyorsa
* 26 ay 2 kelimeli cümle kuramıyorsa
* 3 yaşında 3 kelimeli cümle kuramıyorsa
* Soru soramıyorsa
* Ne,nerede,kim sorularına cevap veremiyorsa
* Akranlarıyla iletişime geçmiyorsa
* 4 yaşında 4-5 kelimeli cümle kuramıyor anlaşılır konuşamıyorsa
* 5 yaşında grameri uygun kullanamıyor basit bir hikayeyi anlatamıyorsa
* Sınırlı kelime dağarcığına sahipse
* İfade edici dil ile Alıcı dil gelişimi arasında belirgin bir fark var ise
GECİKMİŞ KONUŞMA!!!

Nedenleri
* Mental Retardasyon
* Genetik bozukluklar
* İşitme kaybı
* İşitsel işlemleme bozukluğu
* Otizm
* Gelişimsel/Özgün dil bozuklukları
* Kazanılmış beyin hasarları
* Serebral palsi
* Bilingualizm
* Elektif mutizm

Psikososyal nedenler(anne-baba tutumları)
* Konuşma gecikmesinin altında yatan en sık görülen nedenler, mental problemler, işitme kaybı ve psikolojik (sosyal duygusal yetersizlikler, yanlış anne baba tutumları) faktörlerdir.
* İşitme kaybı,mental problem veya başka bir ek engeli olmadığı halde konuşma gecikmesi olan çocukların anne-baba tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi önemlidir.

Çocuğun ilk sosyal ortamının ailesi olduğu düşünüldüğünde aile ortamında yeterli ilgi ve sevgi ihtiyacının karşılanmaması ve yanlış anne-baba tutumları (aşırı koruyucu,mükemmelliyetçi,aşırı izin verici ve otoriter tutum) çocukların duygusal olarak etkilenmesine buna bağlı olarak da konuşma gelişiminin gecikmesine neden olabilmektedir.

Başlangıçta çocuk her şeyi anne yolu ile öğrenir. Anne çocuğu, çocuk anneyi etkilemektedir.

Annenin çocuğa gösterdiği ilgi ve şefkat, çocuğa karşı tutumu,çocuk yetiştirme ideali ve disiplin anlayışı, çocuk ilişkilerini etkilediği gibi,çocuğun gelişimini ve kişiliğini de etkiler (Demirtaş, 2001).

Annelerin iletişim becerilerinin çocukların davranışlarını, akran ilişkilerini ve akademik becerilerini hem kısa hem de uzun dönemde etkilediği ileri sürülmektedir.

* Değerlendirmeler sonrasında gecikmiş konuşmaya neden olan problem belirlenmeli ve ona yönelik uygun yönlendirmeler yapılmalıdır.
* Anne babaların çocuklarıyla geçirdikleri zaman ve kalitesi sorgulanmalı
* Geçirilen zamanın niteliğinin önemi ile ilgili bilgilendirme yapılmalı
* Babaların da çocukların bakımına dahil edilerek eşlerin sorumlulukları ortak olarak üstlenmesi sağlanmalı
* Yanlış davranış/tutum sergilediği gözlenen anne-babalar ilgili bölümlere yönlendirilmeli(Psikiyatrist,psikolog..)
* Anne babalara yönelik eğitim programları hazırlanmalı
* Gecikmiş konuşma ile gelen çocuklarda tanı konulmasında en önemli basamak dil ve konuşma becerilerinin değerlendirilmesidir.
* Değerlendirmeler sırasında kullanılan alıcı ve ifade edici dil becerileri ölçekleri, standartlaştırılmış, geçerli güvenilir testler olmalıdır.
Dil ve Konuşma Testleri
* Preschool Language Scale (Okul Öncesi Dil Ölçeği-5) (PLS-5)

• PLS-4 ün yenilenmiş versiyonu, dil gecikmesi/geriliği veya bozukluğu olan çocukları tespit için kullanılan,bireysel olarak uygulanan bir testtir.
• 0-7 Yaş 11 aylık çocuklarda kullanılır.
* GEÇDA (Gazi Erken Çocukluk Gelişimi Değerlendirme Aracı)
• Psikomotor(PMG), Bilişsel(BG), Dil(DG) ve Sosyal-Duygusal(SDG) olmak üzere dört alt testten oluşur.
• « özel gereksinimli çocuk» tanısı almamış çocuklara uygulanmaktadır.
* Denver Gelişimsel Tarama Testi
Değerlendirme alanları(Kaba Motor, İnce Motor, Dil, Kişisel-Sosyal)
* TEDİL(Türkçe Dil Testi) 2yaş-7 yaş 11 aylık ABD ‘de geliştirilmiştir.
* TELD-3 (Topbaş 2010) (Türkçe Erken Dil Gelişimi Testi) uyarlanmıştır.
TİFALDİ(Türkçe İfade Edici ve Alıcı Dil Kelime Testi) 2-12 yaş
* Yaygın gelişimsel bozukluklar, zihin engeli, işitme engeli, çeşitli sendromlar vb. nedenlere bağlı olarak da gözlenebilen Gelişimsel dil bozuklukları için yapılan ön değerlendirme sonrasında, bireyin problemine göre uygun program belirlendikten sonra uygulamaya geçilmelidir.
* Alıcı ve ifade edici dil becerilerinin geliştirilmesinde kazanımlar belirlenirken bireyin bilişsel düzeyi, psikolojik özellikleri, sosyal çevresi, yakın çevresindeki kişilerle etkileşimleri, dil ve yaş özellikleri dikkate alınmalıdır.
* Eğitim yapılan oda, sessiz olmalı ve istenmeyen uyarıcılardan arındırılarak düzenlenmelidir.
* Bireyin eğitim sürecini etkileyecek farklı durum ve ortamlar tespit edilirken (ev, okul,yuva, hastane, farklı kişilerle konuşma) bireyin yaşı, gelişimsel özellikleri, ilgileri göz önünde bulundurulmalıdır.
* Eğitim sırasında kullanılacak olan materyaller bireyin yaşına uygun olmalıdır.(oyuncaklar, resim kartları, resimli kitaplar, kavram kartları, otoğraflar, çeşitli araç gereç vb.).
* Eğitim desteği boyunca, aile ve yakınları ile iş birliği yapılmalıdır.
* Birey ve aile, eğitim planını uygulamaya istekli ve kararlı olmalıdır.
* Destek eğitim alan bireyin yaşının küçük olması veya birden fazla engelinin olması gibi durumlarda ailenin eğitim sürecine daha etkili biçimde katılması sağlanmalıdır.
* Varsa birey ile ilgili diğer eğitimcilerle iş birliği yapılmalıdır.

DİL BECERİLERİNİ GELİŞTİRME TEKNİKLERİ
* Temel sohbet(karşılıklı etkileşim) becerileri
* Sıra alma becerileri
* Karşılıklı etkileşim için cesaretlendirme
* Öğretici konuşma
* Çocuğu ödüllendirme
* Öğretici sorular
* Dili genişletme
* Temel sohbet becerileri
* Yüzyüze olma, dikkati yoğunlaştırma, sohbetten kopmama, bilgi verme ve alma, sözcükler öğretmek.(özellikle ailede)
* Sıra alma becerileri
* Çocuğun sohbete aktif olarak katılması ve eşit sıra alması sağlanmalıdır.Konuşma için doğal pekiştireçtir.Terapiler ödev şeklinde değil oyun sırasında veya çocuğa farkettirmeden sohbet havasında planlanmalı.

Ödüllendirme
Fiziksel bir eşya,oyuncak dışında sözel olarak ya da dokunarak da ödüllendirilebilir.

Öğretici Sorular
Ne, Nerede,Ne zaman, Kim ile başlayan Açık uçlu sorular sorular sorularak çocuğun soruyu birkaç sözcük kullanarak cevaplamasına fırsat verilmelidir.
Cevabı Evet/Hayır şeklinde olan Kapalı uçlu sorular çocuğun dil becerilerini geliştirmesine yardımcı olmaz.Sadece işitsel algıyı sorgulamamızı sağlar.

Cesaretlendirme
Çocuğa etkili zaman ayırma, sabırlı bir şekilde tüm sorularının cevaplanması,anlamadığı kelimeleri sorması, hikaye okuma,anlatma ve hikaye hakkında konuşma için cesaretlendirilmesi.

Dili Genişletme
Çocuğun dil becerilerinin geliştirilmesinde önemli bir tekniktir.Çocuğun söylediğine birşeyler eklemektir.Çocuğa bir soru sorduğumuzda verdiği cevaba yeni kelimeler ekleyerek konuşma tekniği.
* Aynı kelime her gün farklı yeni kelime ekleyerek genişletilir. « Bardak, benim bardağım, bardağımı istiyorum, benim bardağım nerede göremedim» şeklinde kelime uzatılır.

DİL VE KONUŞMA GELİŞİMİ İÇİN ÖNERİLER

* Özellikle çalışan anne ve babalar çocuklarıyla kaliteli ve düzenli aktiviteler yaparak zaman geçirmelidirler.
* Ailelerin bu süreçte sabırlı olmaları,çocukların sorularını cevaplamaları ve soru sormaları için çocuklarını cesaretlendirmeleri gerekir.
* Terapi aşamasında televizyon ve teknoloji kullanımıyla ilgili kısıtlama gereklidir.
* Eğitim programları aksatılmamalıdır.
* Sosyal aktivite bakımından iyi bir kreş veya anaokulu eğitimi ile çocuklarının özellikle akranlarıyla geçirecekleri ortam sağlanmalı
* Müzik(Yapılan çalışmalar müziğin birçok gelişim alanında olduğu gibi ses ve dil gelişiminde de önemli etkisinin olduğunu göstermektedir.


KAYNAKLAR
1. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı, ‘Eğitim Odyolojisi‘ Doç.Dr. Ayşe Sanem ŞAHLI (Gecikmiş Konuşma ders notları)
2. T.C.MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÖZEL EĞİTİM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ DİL VE KONUŞMA GÜÇLÜĞÜ DESTEK EĞİTİM PROGRAMI
3. Demirtaş, K. (2001). Annelerin değerlendirmesine göre çocukların özbakım becerileri
ile anne tutumları arasındaki ilişki. Yüksek Lisans Tezi Marmara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı
Rabia İPEK

 

İŞİTME CİHAZI VE ÇOCUK

Çocuklar neden İşitme cihazlarını çıkarır?

1. Kullandığı kalıplar rahat değildir ve/veya işitme cihazı düzgün takılmamıştır ve düşecekmiş gibi hissettiriyor olabilir.
2. Çocuğunuz işitme kaybı çok ileri derecede olduğundan cihazdan yararlanamıyordur, yani işitme cihazıyla herhangi bir ses duyamıyordur.
3. Cihaz çocuğunuzun işitme kaybına uygun değildir. Örneğin bazı sesler çocuğa fazla yüksek geliyor ve rahatsızlık yaratıyor olabilir.
4. Kalıp iyi oturmuyor ve sık sık ötüyor, çocuğunuz da bu sesi işitip rahatsız oluyor olabilir.
5. Çocukların işitme cihazını çıkarmasının en yaygın nedeni velilerinin tutumlarıdır.

Ailelerden sıklıkla duyulan yakınmalar:

*Cihazları sevmiyor.İnşallah büyüdükçe alışır.
*Bence bir şey duymuyor,onun için takmıyoruz.
*Cihazları çok büyük.Yazık nasıl taksın?
*Sürekli ötüyor sinir oluyorum.
*Çocuk rahatsız oluyor.

Çocuğun cihaz takması için öğretmene düşen görevler:

*Ailelerin yakınmalarına uygun bir dille cevap vermeli ve bu yakınmalarının yersiz olduğunu anlamalarını sağlamalı
*Problemi çözmek için ısrarla çare aramalı ve gayretli olmalıdır çünkü bu tutum aileye de yansıyacaktır.
*Destek eğitimde elinden geleni yapacağını söylemeli ama çocuğu onların her gün gördüğünü ve bu yüzden cihazın sürekli takılmasının onların sorumluluğunda olduğu söylenmelidir.
*Aileye çocuğun cihazsız seslere tepki vermediği cihaz ile seslere tepki verdiği gösterilmelidir.Bu aileye cihazın önemini göstermek adına en büyük kozdur.
*Eğitimcinin aileyle kurduğu ilişki çok önemlidir. Aileye karşı asla otoriter bir tutum sergilenmemelidir. Daha yol gösterici bir rol benimsenmelidir.
*Ailelere daha önceden cihaz takmayan fakat şu anda cihazını kabullenmiş çocuklar örnek gösterilmelidir.
Çocuğun cihaz takması için ailelere öneriler
*Ailelerin çocuklarına takacakları cihaz hakkında yeterli düzeyde bilgi sahibi olmaları gerekir.
*Cihaz çocuğa takılırken ailenin tavrı çok önemlidir bu yüzden kararlı bir tutum sergilenmelidir.
*Cihaz her çıktığında kesinlikle cihaz takılmalıdır.
*Cihaz düzenli takılmadığı için çocukta bir ilerleme olmayabilir aile bu yüzden umutsuzluğa kapılmamalı ve bu sorunu aşmak için elinden geleni yapmalıdır.
*Etkinlikler çocuğun ilgisine göre belirlenmeli bu sayede cihazı atma eylemi en aza indirilebilir.
*Cihaz her atıldığında çocuğun tepkileri artabilir ve bu beklenen bişeydir,aile bununla karşılaşınca pes etmemeli ve aynı kararlılıkla devam etmelidir.

Kaynakça
http://www.icaad.org.tr/isitme-cihazi-nedir-nasil-yardimci-olur-29s.htm
http://www.cochlear.com/wps/wcm/connect/tr/home/understand/hearing-and-hl/hl-treatments/cochlear-implant
http://www.tkbbv.org.tr/menu/153/isitme-cihazi-tipleri-nelerdir-levent-kufeciler
http://www.meders.com.tr/sss.htm


İşitme Engelliler Öğretmeni
Abdullah GİRGİN

 

İŞİTSEL – SÖZEL TERAPİNİN ÖNEMİ

kaybı bulunan çocuklar bile, konuşma becerisi kazanabilmektedir.
• İşitme bozukluğu bulunan bir çocuk, ille de görsel olarak öğrenen olmak zorunda değildir (bir başka deyişle, işaret dili). Bunun yerine, işitsel yolla öğrenen olmayı da öğrenebilmektedir.
• Çocuklar, dili, destekleyici bir ortam içerisinde, tutarlı, süreğen ve anlamlı öğrenme etkileşimleri yoluyla en etkili şekilde öğrenebilmektedirler.
• İşitme sayesinde sözel dil geliştikçe, okuma becerileri de gelişme göstermektedir.
• İşitsel-Sözel Terapi programları içerisindeki ebeveynlerin, işaret dilini öğrenmeye ihtiyaçları yoktur.
• İşitsel-Sözel Terapi, işitmenin kullanımını vurgulamakta ve bu kullanımın en üst seviyeye çıkarılmasını desteklemektedir. Ayrıca, seyretmek yerine dinlemeyi ön plana almaktadır.
• İşitsel-Sözel Terapi, çok daha eksiksiz bir eğitim ortamı yaratabilmek maksadıyla, terapi konusunda takım/ekip yaklaşımını benimsemektedir.

İŞİTSEL SÖZEL TERAPİNİN İLKELERİ

1. İşitme kaybı bulunan çocukların erken teşhis edilmesine yönelik programların desteklenmesi ve artırılması; bu şekilde teşhis koyulan bebeklerin, bebeklik ve okul öncesi dönemi çocukların işitsel yönetimini desteklemek;
2. Elde edilebilecek faydadan en üst düzeyde yararlanabilmek amacıyla, tıbbi ve amplifikasyon teknolojisinin en erken ve de en uygun şekilde kullanılmasını sağlamak;
3. Birincil anlamda çocukla ilgilenen kişiye, anlamlı bağlamlar içerisinde maksimum akustik uyarılmayı sağlayabileceği yolları öğretmek ve konuşma dilinin kazanılmasına yönelik en beğenilen işitsel öğrenme ortamlarının geliştirilmesini desteklemek;
4. Dinlemeyi, etkileşim içerisinde çocuğun bütünsel kişiliğine entegre etmek;
5. İletişimin sosyal bir davranış olduğunu ve işitme kaybı yaşayan bebek/çocuk ile birincil bakıcısından oluşan ikilinin girmiş olduğu etkileşimdeki konuşma iletişimini geliştirmeyi amaçlayan görüşü desteklemek. Ayrıca, ebeveynlerin, konuşma dili gelişiminin birincil modelleri olarak kullanılmasını ve bire bir öğretimin uygulanmasını savunmak;
6. Çocuğun gelişen dili ile ilgili olarak kendi kendisini izlemeye yönelik bütünleşmiş işitsel sistemini oluşturmaya çalışmak;
7. Dinlemenin, konuşmanın ve dil becerilerinin gelişmesini teşvik etmek amacıyla, işitsel, dilsel ve bilişsel uyarıcıların doğal özelliklerini kullanmak;
8. Dil becerilerinin gelişiminin mevcut değerlendirmesini ve öngörülerini, iyileştirici sürecin bütünsel bir parçası haline getirmek;
9. İşitme kaybı bulunan çocukların, uygun destek hizmetleri kullanılarak, normal eğitim sınıflarına mümkün olan tüm özellikleri ile entegre olmalarını sağlamaya yönelik kavramları desteklemek.

İŞİTSEL – SÖZEL TERAPİ: DİNLEME ORTAMI

• Çocuğunuzun işitme cihazına ya da koklear implant mikrofonuna yakın konuşunuz.
• Düzenli bir ses seviyesinde kısık bir tonda konuşunuz: sesinizi yükseltmek, sıklıkla, konuşmayı bozacak ve anlaşılmasını güçleştirecektir.
• Uygun bir düzende gittikçe yavaşlayan bir konuşma temposu kullanınız.
• Geriden gelen gürültüleri olabildiğince minimize ediniz; örneğin, pencereyi, havalandırmayı/klimayı, fanları, TV’yi, radyoyu vb. kapatınız.
• Melodi, anlatım ve de ritim yönünden zengin tekrarlı konuşmaları kullanınız.
• Konuşulan dilin işitilebilirliğini geliştirmek maksadıyla, akustik anlamda öne çıkarıcı teknikler kullanınız.

ÇOCUĞUM, DİNLEMEYİ NEDEN ÖĞRENMELİDİR?

• Normal şekilde işitebilen çocuklar, bebeklikleri sırasında, çevrelerinde bulunan sesleri kolayca belirleyebilmekte ve fark edebilmektedirler. Belirli anlamları olan belirli sesleri dinlemektedirler. Bu yolla, konuşulan kelimeleri tanımayı ve anlamayı öğrenmektedirler. Bu yöntem, işitsel (dinlemeye dayalı) ve sözel (konuşmaya dayalı) bir iletişimdir. Söz konusu çocuklar büyüdükçe, kendi kelime haznelerini ve dil becerilerini oluşturmaya devam etmektedirler; çünkü, diğer bireylerle, sürekli olarak etkileşmekte ve onlarla iletişim kurmaktadırlar.
• İşitme bozukluğu yaşayan çocuklar da, bu yola iletişim kurabilmektedirler; ancak, etraflarında oluşan/bulunan sesleri fark etmek ve tanımak zorundadırlar. Ancak bunu başarabilmek için, dinlemenin son derece faydalı olduğunu ve sözel iletişim kurmak için de gerekli olduğunu öğrenmeleri gerekmektedir.
• İşitme bozukluğu yaşayan çocuklar da DİNLEMEYİ ÖĞRENEBİLMEKTEDİRLER!!!

İŞİTSEL-SÖZEL TERAPİ NEDENİYLE SIK DUYACAĞINIZ TERİMLER

  • Sesleri Dinlemeyi Öğrenmek – Nesneleri temsil etmesi için kullanılan seslerin listesidir. Örneğin, “aaah”, bir uçağı ve “moo” da bir ineği temsil etmektedir. Henüz başlangıç seviyesindeki dinleyiciler için kullanılmaktadırlar.
    • Lin 6 Ses Testi – Çocuğun, işitsel olarak sunulan 6 farklı sese (ah, oo, ee, sh, s ve m) yanıt vermesini gerektiren ve tüm bir gün boyunca gerçekleştirilen dinleme testidir. Çocuk, bir eylemi tamamlamakta veya işittiği bir sesi taklit etmektedir. Bu sesler, konuşma frekansı aralığındaki sesleri temsil etmektedir.
    • Model olmak – Çocuğun (özellikle taklit amaçları için) yapmasını istediğiniz şeyin sözel-görsel bir tanıtımıdır. Örneğin, eğer çocuğun herhangi bir bloğu bir kutunun içerisine bırakmasını istiyorsanız, bunu çocuk için önceden model olmanız gerekmektedir.
    • Üst Parçalar(suprasegmental) – Söylenmek istenen anlamı açığa çıkarabilmek maksadıyla, vurgu, süre, ton, ses seviyesi gibi özellikleri kullanma biçimidir. Tonlama/üst parçalar sayesinde, söylemek istediklerimizi, aynı cümleleri kullanarak bile, doğru şekilde aktarabilmekteyiz (örneğin, Plaja gidiyorsun? Veya Plaja gidiyorsun).
    • Kritik Öğeler – Herhangi bir mesaj içerisinde yer alan ve o mesajın kavranması ile ilişkili kritik bilgiler içeren parçalardır (bir başka deyişle, kırmızı karenin ardından mavi daireyi al. Bu ardışık söylem, 5 kritik bileşen içermektedir).
    • Kalıntı İşitme – Herhangi bir bireyin işitme miktarı, kullandığı işitme cihazı ya da koklear implant olmaksızın, çeşitli frekanslara sahiptir.
    • İşitme Yaşı – Çocuğun, işitsel girdileri alabildiği sürenin uzunluğuna işaret etmektedir (örneğin, doğuştan itibaren işitme kayıplı bir çocuk, eğer 2 yaşından itibaren işitme cihazı kullanmaya başladı ise ve şu anda da 3 yaşındaysa, bu çocuğun işitme yaşı 1’dir
    • Çocuksu Konuşma – Ebeveynlerin ve bakıcıların, çocuklarına dil öğretebilmek maksadıyla, onlarla konuşurken kullandıkları konuşma biçimidir.
    • Akustik Anlamda Öne Çıkarma – Herhangi bir konuşmayı daha kolay işitilebilir hale getirmek için kullanılan tekniklerdir.

 

 

KULAKTA SIVI TOPLANMASI (EFÜZYONLU OTİTİS MEDİA)

KULAKTA SIVI TOPLANMASI (EFÜZYONLU OTİTİS MEDİA)
Enfeksiyon bulguları olmaksızın (ateş, kulak zarında kızarıklık gibi) orta kulakta sıvı toplanması ile karakterizedir. Orta kulakta bulunan sıvı dışarıdan gelen bir sıvı değildir. Orta kulak mukozasının değişikliğe uğraması sonucunda orta kulakta salgı bezlerinde artma olur. Orta kulakta biriken sıvı, bu salgı bezleri tarafından salgılanan sıvıdır. Hastalık küçük çocuklarda daha sık görülür. Çocuklarda östaki borusunun eğiminin yetersiz olması hastalığa zemin hazırlar. Evde sigara içimide hastalığa zemin hazırlayan faktörlerdendir. Genellikle sinsi bir seyir izler. Çocuklarda hafif derecede bir işitme kaybı mevcuttur. Çocuk zaman zaman kulak ağrısından şikayetçi olabilir. Tanı kulak muayenesi ve orta kulak basınç ölcümü testi (tinpanometrik inceleme) ile konulur. Tedavide antibiyotikler en sık kullanılan ilaçlardır. 3 aydan uzun süredir devam eden kulaklarda, i,şitme kaybının arttığı durumlarda, kulak zarında çökme meydana gelen durumlarda cerrahi tedavi gündeme gelir. Cerrahi tedavide kulak zarına küçük bir kesi yapılarak buraya tüp yerleştirilir. Aynı sırada çocukta geniz eti mevcutsa geniz etide alınır.

KULAKTA SIVI TOPLANMASI (EFÜZYONLU OTİTİS MEDİA)

KULAKTA SIVI TOPLANMASI (EFÜZYONLU OTİTİS MEDİA)
Enfeksiyon bulguları olmaksızın (ateş, kulak zarında kızarıklık gibi) orta kulakta sıvı toplanması ile karakterizedir. Orta kulakta bulunan sıvı dışarıdan gelen bir sıvı değildir. Orta kulak mukozasının değişikliğe uğraması sonucunda orta kulakta salgı bezlerinde artma olur. Orta kulakta biriken sıvı, bu salgı bezleri tarafından salgılanan sıvıdır. Hastalık küçük çocuklarda daha sık görülür. Çocuklarda östaki borusunun eğiminin yetersiz olması hastalığa zemin hazırlar. Evde sigara içimide hastalığa zemin hazırlayan faktörlerdendir. Genellikle sinsi bir seyir izler. Çocuklarda hafif derecede bir işitme kaybı mevcuttur. Çocuk zaman zaman kulak ağrısından şikayetçi olabilir. Tanı kulak muayenesi ve orta kulak basınç ölcümü testi (tinpanometrik inceleme) ile konulur. Tedavide antibiyotikler en sık kullanılan ilaçlardır. 3 aydan uzun süredir devam eden kulaklarda, i,şitme kaybının arttığı durumlarda, kulak zarında çökme meydana gelen durumlarda cerrahi tedavi gündeme gelir. Cerrahi tedavide kulak zarına küçük bir kesi yapılarak buraya tüp yerleştirilir. Aynı sırada çocukta geniz eti mevcutsa geniz etide alınır.

Çocuk ve Çizgi Film

Çizgi film izleme yaşı

-Çizgi filmin olumlu etkileri
-Çizgi filmin olumsuz etkileri
-Aileye düşen görevler
Çizgi Film İzleme Yaşı

Çocuklar 18. aylarından itibaren televizyondan gelen uyaranlara kısa süreli de olsa ilgi gösterdiğini ancak “izleyici” olarak adlandırmalarının ancak 2.5 yaşlarından sonra olduğu belirtilir.

2.5 yaş itibariyle çocuklar gördükleri (izledikleri) olay ve davranışları taklit etme yetisine de sahip olurlar.
-2.5 yaşındaki çocukların izlediğini taklit etme yetisine sahip olması çizgi filmlerin çocukların üzerindeki etkisinin ne denli büyük olabileceğini göstermektedir.
3–6 yaş arası çocuklarda ise bu etkinin önemi daha da artar çünkü bu yaş grubu çocuklarının çizgi film izlerken “anlam” arayışı içinde oldukları belirtilmektedir.
Çocuk 1 yaşından önce televizyonla tanıştırılmamalıdır. Uzmanların görüşü çocuğun 3 yaşından sonra aile kontrolünde belli zaman aralıklarında seçilmiş çizgi filmlerin izlenmesi yönündedir.

1 yaştan önce televizyon izletmek kesinlikle sakıncalıdır. Bebeğin normal yaşantısında televizyon kadar uyarıcı bir etken yoktur. Bu sebeple çıkan ses ve renk değişimi bebeğin dikkatini çekecektir. Bebeğin diğer uyarıcılara karşı tepkisi azalacaktır. Yemek yedirmek veya ağlamaması için televizyon izletmek, bebeğe iyi bir şey yapması için uyuşturucuyla teşvik etmeye benzer.

Çizgi Filmin Olumlu Etkileri

Güdüleyici, eğlendirici ve öğretici nitelikleri:
Çizgi filmler çocuklar için eğlence kaynağıdır. Çocuklar için seçilen çizgi film sayesinde eğlenirken öğrenmeleri sağlanabilir.

Örneğin 2.5 yaştan sonra kavram içeren eğitici çizgi filmler. 3-6 yaş arası Pepe, Niloya, Caillou, Deprem Dede gibi çizgi filmler çocuklar için hem eğlenceli hem de öğretici çizgi filmlerdir.

Uzak yerler ve dünya hakkında bilgileri arttırır ve hayal gücünü geliştirir:

(Çocukların merak duygusu ve hayal gücü neredeyse sınırsızdır.) Televizyon ve çizgi filmler sayesinde farklı iklim, coğrafya, insan ve kültür görürler. Bu onlara yaşadıkları dünya hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlar. Hayal güçlerini geliştirir.

Olumlu davranışlar sergileyen modeller sunar:
Bazı çizgi filmler çocuklar için örnek model oluşturması için kasıtlı kareler vardır. Örneğin; yerli yapım olan Pepe’de aile bireylerinin birlikte vakit geçirmesi, işbölümlerinin yapılması, kardeşiyle ilgilenmesi, büyükanne ve büyükbabasına karşı saygılı olması, ailede birbirlerine karşı olan üslup ve tutumları da bunlara örnektir. Susam Sokağı çizgi filmi toplumsal erdem ve değerleri kazandıran çizgi filmdir.

Çocukların kendilerini tanıyabilmelerine yardımcı olur:
İzledikleri çizgi filmlerde kendi fiziksel özelliklerine uygun karakterler bularak cinsiyet ayırımını ve bunun getirdiği farklılıkları anlarlar. Örneğin; erkek çocuklarının çizgi filmlerde maç yapması kız çocuklarınınsa genelde pembe renkte giyinip daha naif olmaları buna örnektir.

Çocukların kişiliklerini geliştirebilmelerine ortam hazırlar:
Eğitici çizgi filmlerde verilmek istenen mesajlar çocukların kişiliklerini oluşturmada etkilidir. Yardımseverlik, paylaşma, kendini ifade ederek istediklerini ya da istemediklerini dile getirme bunu yaparken de üslubu düzgün kullanabilme gibi kişiliksel yönden gelişirler. Çocuk hayal dünyasını geliştirerek bir olaya tek bir bakış açısıyla değil birçok bakış açısıyla değerlendirmeyi öğrenir.

Çocuklara düşünme, sorgulama ve eleştirme fırsatı verir:
Çocuklar çizgi filmleri izlerken kendi yaşamlarıyla karakterlerin yaşamlarını karşılaştırırlar ve böyle sorgulamaya ve eleştirmeye başlarlar. Ailesinde hakaret etmeden diyalog kurmayı öğrenen bir çocuk izlediği çizgi filmde hakaret içerikli bir sahne gördüğü anda eleştirel bir tutuma girerek bunun doğru olup olmadığını kendi içinde sorgular.(Çocuğun yaşı??)

Şiddete yöneltme:
Şiddet içerikli çizgi film izleyen çocukların diğer yaşıtlarına göre daha fazla kavga ettikleri, daha gergin ve agresif oldukları gözlemlenmiştir. Yine bu çocukların ebeveyn, ve büyükleriyle ilişkilerinde daha gergin, sabırsız ve asi oldukları ortaya çıkmıştır.
Şiddet içeren çizgi filmlerin bu programları izleyen çocuklar üstünde 3 ana etkisi olduğu saptanmıştır. Bunlar:

a) Bu çocukların “diğerlerinin” acı ve üzüntülerine daha az hassas olması,
b) Bu çocukların gerçek hayatta çevrelerindeki şiddet unsurlarından gerektiği kadar hatta hiç rahatsız olmamaları,
c) Bu çocukların çevrelerine karşı agresif ve şiddet dolu davranışlarda bulunmada diğerlerine göre daha yatkın olduklarıdır.

Bilişsel fonksiyonları köreltme (azaltma):
Günde ortalama 3 – 4 saat televizyon ve dolayısıyla çizgi film izleyen çocukların dikkat eksikliği ve hiperaktivite rahatsızlığı geliştirme olasılıklarının diğerlerine göre daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır.

Gerçeklikten kopma:

Yapılan araştırmalar eğer dikkat edilmez ve engel olunmaya çalışılmaz ise izlenen çizgi film karakterlerinin her geçen gün çocuğun dünyasına yerleşmeye başlayacaklarına ve çocuğu gerçeklikten koparıp ciddi adaptasyon sorunu yaşatacağına işaret etmektedir. Öyle ki çok çizgi film izleyen ve o karakterlerle özdeşleşen çocukların sosyal ilişki kurmada zorlandıkları ve yalnız olmayı seçtikleri görülmüştür.

Güvenli davranış azalması ve risk artışı:

Özellikle 12 yaş öncesinde ve muhakeme yetisi henüz gelişmemiş çocuklar gerçekle “hayal ürünü” arasındaki belirlemeyi yapmakta zorlanıp(hatta yapamayıp) ciddi güvenlik sorunları yaşayabilirler. Çizgi filmlerin içeriğinde olan uçma, kaçma davranışlarının gerçek hayatta da olabileceğini varsayıp bunları deneyebilir ve sağlıklarını riske atabilirler.

Aileye düşen görevler

Bu olumsuz etkileri azaltmak için ebeveynler:
-Aile çocuğu oyalamak amaçlı çizgi film izletmemeli.
– Çocuklarının izledikleri televizyon ve çizgi film saatlerini kontrol altında tutup belli bir program dahilinde yapmalı.
– Çocuklarının izledikleri çizgi filmleri belli aralıklarla onlarla izlemeli ve içerikleri hakkında birkaç cümlelik de olsa yorumlar yapıp tartışmalı.
– Çok şiddet ve öfke içeren çizgi filmlerin izletmemeli.
– Farklı hobi ve uğraşlara yönlendirmeli ve çizgi filmleri çocuklarının hayatlarının odak noktası olmasını engellemeli.
Çizgi Film Seçerken Dikkat Edilecek Konular
-Kaliteli ve değerleri belli olan, alt yapısı iyi bir kurumun yayınları tercih edilmeli
-Aile ve aile değerlerini ortaya koyan görsel sunumlar tercih edilmeli.
-Çizgi filmin hikaye anlatımının doğru ve eksiksiz gelişmesi, sonuçlarının öğretici olması gerekir.
-Çocukların hayal güçlerini geliştirecek çizgi filmler seçilmeli.
-Ebeveynlerin güvenini mesajlarla destekleyen ve verilen bu değerlerin sürekliliğini sağlayabilecek çizgi dizileri tercih etmeli.
-Karşılaşılan sorunları iyimser ve pozitif bir şekilde çözebilen karakterlerin olduğu çizgi filmler seçilmeli.
-Çocukların eğleneceği çizgi filmler seçilmeli. Müzik, şarkı, dans veya jimnastikle onları yerlerinden kaldırıp hareketlendiren çizgi dizileri tercih edilebilir.

25.Kare ve Subliminal Mesaj
Subliminal mesaj , başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanmıştır. Ancak bilinçaltı tarafından farkedildikleri ileri sürülmektedir.

Normalde gözlerimiz 1 saniyede 24 kare görmektedir. Eğer 1 saniyede 25 kare geçirtilirse, en son 25. kareyi göremeyiz ama bilinçaltımız bu 25. kareyi fark eder. Yani, bilinçli olarak fark edemediğimiz bir mesajı bilinçaltımız algılar ve bundan etkilenir.


KAYNAKÇA
• Www.Researchgate.Net (Okul Öncesi Dönem Çocuğunun Kişilik Gelişiminde Rol Modellik Ve Çizgi Filmler)( Ekev Akademi Dergisi)
• Www.Ilyasucar.Com (Sahte Metafizik Ve Şiddet Edebiyatı – İlyas Uçar – Ebû Rudeyha – Evvâh – Kişisel Bilgi Sitesi)
• Http://Www.Kemalsayar.Com (Goca Akkayanın ‘’Televizyon Ve Şiddet’’adlı Makalesi)
• Http://Web.Inonu.Edu.Tr/~Ikram/Tv%20prog_2003.Htm (Çocuklara Yönelik Televizyon Programlarının Çocuk Gelişimine Etkisi- Dr. İkram Çınar)
• Http://Www.Lingua.Web.Tr/Makale_Detay.Asp?Id=30 (Çizgi Filmlerin Çocuklara Olumlu Etkileri Uzm.Pedagog Nilçin Doyran Bengisu)
• Http://Www.Universite-Toplum.Org/Text.Php3?Id=272 (Bir Eğitim Aracı Olarak Televizyon Ve Etkileri Şenay Yapıcı-Akü Eğitim Fakültesi)
• Http://Www.Devpsy.Hacettepe.Edu.Tr/Dosyalar/Annebaba/Televizyonuncocuklaruzerindekietkileri.Pdf (Hacettepe Üniv. Psikoloji Bölümü Melike Sayıl)
• Www.Cizgidiyari.Com (Okul Öncesi Dönemdeki Çocukların Televizyon Izleme Durumları Ve Bunu Etkileyen Incelemesi – Candan Öztürk, Gonca Karayağız)
• Televizyon Ve Çocuk: Çocukların Televizyon Programlarına İlişkin Tercihleri (Yrd.Doç.Dr Sevim Cesur, Yrd.Doc.Dr Oya Paker)
• İletişim Fakültesi Dergisi/ Marksist Düşünce Sisteminde Kitle Kültürü Ve Televizyonda Yayınlanan Çizgi Filmlerin İdeolojik İşlevlerine Bir Bakış: Suat Sungur
• Televizyon ve Çocuk: Çocukların Televizyon Programlarına İlişkin Tercihleri (Yrd. Doç. Dr. Sevim Cesur, Yrd. Doç. Dr. Oya Paker)
• Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri: Doç. Dr. Güven Büyükbaykal
• Bireysel Ve Toplumsal Çözülmede Televizyon Faktörü Üzerine Düşünceler: Doç Dr. M. Doğan Karacoşkun
• Ebeveynlerin Televizyon Reklam İçeriklerinin Çocuklar Üzerindeki Etkilerini Etik Açidan Algilamalarina Yönelik Bir Araştirma: Yusuf Karaca,Yrd. Doç. Dr. Asuman Pekyaman, Hatice Güney
• Amerikan Hastanesi Psikoloji Bölümü Uzman Psikolog Aslı Akkan
• Uzman Psikolok Aslı Benk Palomba



 

ÇOCUKLAR NEDEN OLUMSUZ DAVRANIR ?

Çocukların her olumsuz davranışında bir amaç vardır. Öncelikle bu sebebin ortaya çıkarılması gerekir.

Çocuk olumsuz bir davranışta bulunmuşsa (kardeşini şiddetle hırpalama, ağlama krizleri,elindeki tabağı sertçe yere atma)mutlaka psikolojik bir sıkıntısı veya iç dünyasında geliştirip büyüttüğü bir duygu ya da düşüncesi vardır.
* İlgi ihtiyacı
* Güç
* İntikam

1-İlgi İhtiyacı

* Çocuklardaki ilgi ihtiyacı evrenseldir . Çocuklar bu ilgi ihtiyacını genellikle olumlu davranışları ile gidermek isterler. Ancak ilgiyi göremeyen çocuk olumsuz durumlarla bu ilgiyi karşılamaya çalışacaktır.

Örneğin; sorunsuz yemeğini yediği zaman farkedilmeyen çocuğun ebeveyni, onun ilgi ihtiyacını diğerler zamanlarda karşılayamamışsa çocuk yemek esnasında taşkınlık gösterebilir.
İlgi ihtiyacı olan çocuğun hiç beklemediği zamanlarda bu ihtiyacının giderilmesi, hem olumsuz davranışının pekiştirmesini engelleyecek hem de çocuğun ilgi duygusunu gidermiş olacaktır.

2-Güç
* Bazı çocukların karakteristik özelliklerinde var olan bazılarında ise çevre ile edindikleri güç öğesi farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Kendilerini ifade etmek için bu güç öğelerini kullanabilirler.

Güç çatışması karşısında bizler neler yapabiliriz ?

* Çocuğun çatışma talebine hayır demeliyiz. Bunun için ilk etapta alternatif sunularak birini seçmesi istenebilir. Çünkü hayır demek çocuğu tahrik eder fakat alternatif sunulması ‘senin tercihin önemlidir’ bakışını oluşturur. Bunun dışında her iki tarafından dediğinin olmaması faydalı olacaktır. Küçük yaşlardaki çocuklar için ise, çocuğun dikkatinin dağıtılması faydalı olacaktır.

3-İntikam
* Kimi çocuklar gizledikleri kin duygularını intikam hissine çevirebilirler. İntikam arayışındaki çocuk sevilmediğine inanır. Bu çocuklar kendilerini incinmiş gibi hissettiklerinden , muhataplarını da incitmek isterler. Bu şekilde davranarak intikam alıyorum diye düşünmezler.

İntikam duygularında neler yapabiliriz?

* Ebeveyn bu durumda sinirlenmemeli ve çocuktaki bu davranışın, nasıl davranacağını bilememekten kaynaklanan umutsuzluk eseri olduğunu bilmelidir. Sert tepkiler inatlaşmaya sebep olabilir. Ebeveynin amacı, aradaki duygusal bağı yeniden kurmaya çalışmak olmalıdır. Aradaki bağ kurulduktan sonra olumsuz davranışlar ortadan kalkacaktır.

Sonuç olarak çocuğun olumlu davranışlarını farkedip şefkat duygularımızla harekete geçersek onlara daha yardımcı olabiliriz.

* Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı ,iç çatışmalarını davranışlarına aktarmasıyla ortaya çıkar.

1) Yaşa Uygunluk: Her gelişim dönemine özgü davranışlar vardır. Örneğin; 3-5 yaş çocuğun hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatabilir.Bu yaşlarda anlattıkları yalan kabul edilmez fakat 11-14 yaşlarındaki çocuklarda görülen yalan, normalden sapan bir davranış olarak kabul edilir.

2) Yoğunluk: 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk normalken, bu davranış başkasına zarar verme şekline dönüşürse , davranış bozukluğuna girer.

3) Süreklilik: Çocuğun belli bir davranışı ısrarlı şekilde uzun süre devam ettirmesidir.

4) Cinsel Rol Beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları beklenirken, kızların erkeklere benzer davranışlarda bulunması normalden sapan davranış olarak kabul edilir.

Saldırganlık

* Çocuğun güvenlik, mutluluk ya da başka bir gereksiniminin şekil değiştirerek başka bir biçimde ortaya çıkmasıdır.
Nasıl önleyebiliriz ?
* Her şeyden önce ebeveyn çocuğa saldırgan modeli olmamalıdır.
* Kesinlikle dayakla cezalandırılmamalıdır.
* Saldırgan davranışa tolerans gösterilmemelidir.
* Olumlu davranışı pekiştirilmelidir.
* Her yaş döneminde çocuğun temel ihtiyaçları karşılanmalıdır.
* Anne-baba ben dilini kullanmalıdır. Örneğin; Böyle kavga ettiğin zaman çok üzülüyorum gibi…

Çalma

* Kendine açıkça ait olmayan bir eşyayı izinsiz olarak alıp ona sahip olmasıdır.
* Okul öncesi çocuğu, genellikle bir merak sonucu olarak beğendiği birtakım objeleri evine götürmek ister. Bu davranışı yaparken başlangıçta bir kastı olmayabilir. Ama ne olursa olsun ,davranışı söndüren de, alevlendiren de ebeveynin kendisidir.
Neler yapılmalıdır?
* Ebeveyn paniğe kapılıp hatalı tepkiler vermemeli
* Çocuğa ahlaki öğretilerde bulunulmalı. Daha da önemlisi çocuğa model olunmalıdır.
* Aile içindeki duygusal bağ ve iletişim gücü artırılmalıdır.
* Çocuktaki empati gücü artırılmalıdır.
Yalan
* Çeşitli nedenlere bağlı olarak doğrunun söylenmemesi veya saptırılması halidir.
* Her şeyden önce çocuğa ‘yalancı’ etiketi yapıştırılmamalıdır.

Ebeveyn, çocuğunu yalana iten nedeni araştırmalı ve bu durumu ortadan kaldırmalıdır. ‘Yalan söylememelisin’ şeklindeki bir uyarı yerine ‘doğru konuşmanın faziletinden’ bahsedilmelidir. Bu dönemde ebeveyn,çocuğa güvendiğini ona hissettirmelidir. Çocukla arasındaki ilişkiyi olumlu kılacak yöntemler geliştirmelidir.

Kaynaklar
* Yasemin Yalçın Aktosun, Problem Çocuk mu?, İstanbul, 2014
* Adem Güneş, Kişilik ve Karakter Gelişiminde Çocukluk Sırrı


PSİKOLOG
EZGİ BEKTAŞ

 

ÇOCUKLARDA DİSİPLİN

Çocuk yetiştirirken en çok zorlanılan konulardan biri, onlara disiplini öğretmektir. Ailede disiplin, aile üyelerinin belli bir düzene uygun yaşamasıdır
Birçok anne- baba, koydukları kuralları çocuklarına uygulatmak konusunda sıkıntı çeker. Çocuklara belli kurallar öğretilirken dikkat edilecek en önemli noktalar şunlardır:
• Kuralların çocuğa açıklanması, kural koyarken çocuğun da fikrinin alınması
• Kurallar hakkında anne ve babanın aralarında konuşup, aynı olaya nasıl tepki vereceklerine karar vermesi,
• Bu konuda her zaman tutarlı olunmasıdır.
Eğer bunu sağlayamazlarsa, anneden “hayır” cevabını alan çocuk nasıl olsa babam “evet” der düşüncesi ile babasına yönelecek ve istediğini bir şekilde elde edecektir.
Her çocuk yetenekleri, karakter yapısı, gelişimi ile diğerlerinden farklıdır. Bu nedenle de her birine disiplini öğretmenin yolu farklı yöntemler içermektedir. Genelde benimsenen yol ise cezalandırma veya ödüllendirmedir. Bu yöntemler ile istenmeyen davranışlar engellenmeye, istenilen davranışlar çocuklarda yerleştirilmeye çalışılır. Çocukların sizin birer aynanız olduklarını düşünürsek, kazandırmak istediğiniz davranışları siz onlara örnek olarak göstermelisiniz. Örneğin çocuğunuzun sokağa çöp atmasını istemiyor, fakat kendiniz atıyorsanız, bu davranışı engellemeniz çok zor olacaktır. Bu nedenle öncelikle kendinizden işe başlamalısınız.
Çocuğunuza koyduğunuz kuralı açık bir dille anlatın ve bu davranışı kendiniz de uygulayarak ona örnek olun. Daha önce hiç uygulamadığınız bir kurala uymasını beklemek, haksızlık olacaktır.
Her insan yeni bir şeyler öğrenirken deneme- yanılma yöntemini kullanır. Çocuklarınız da yeni kurallar öğrenirken deneyecek, hata yapacak ve birkaç denemeden sonra olayın sonuçlarını görerek öğrenecektir. Burada önemli olan, sizin onlara gerekli sabrı ve anlayışı göstermenizdir. Çocuk istenen davranışı göstermeye çabaladığında, onun bu çabasını ödüllendirmek gerekir. Çabalamanın önemli bir şey olduğunu bilmek, kuralları öğrenmede etkili olacaktır. Olumlu ve istenilen davranışlarının sonucunda iyi bir tepki almak; o davranışı pekiştirecektir. Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta da, onaylamanın veya ödüllendirmenin, yapılan davranıştan hemen sonra olması gerektiğidir. Eğer ara açılırsa, çocuk ödüllendirmenin ne için olduğunu bilemeyebilir.
Ailelerin en çok şikayetçi oldukları konulardan biri de, çocuktan defalarca yapmamasını istedikleri davranışları ne kadar ceza verseler de önleyememeleridir. Unutulmamalı ki “disiplin uygulamak” ile “ceza vermek” aynı şey değildir.
“Vurmak yanlışsa, annem bana neden vuruyor?”
Cezalandırma yolları konusunun da çocuk eğitiminde oldukça önemli olduğunu unutmamak gerekir. İstenmeyen davranışı engellemek için, çocuğun sevdiği bir şeyden kısa bir süre için mahrum bırakmak ve nedenini iyice anlatmak etkili bir yol olabilirken, çok sık kullanılan dayak yoluyla eğitim, aradaki sorunun çok daha büyük boyutlara ulaşmasına neden olacaktır. Dayakla verilen fiziksel cezalar, çocuğa sorunlarını şiddet kullanarak çözmeyi öğretecektir. Çocuk ile ilişkilerinizi etkileyecek dayak yollu cezalar, onu içe dönük veya saldırgan bir hale getirebilir.
Çocuklara disiplin vermeye çalışırken nelere dikkat edilmeli?
• Çocuğunuz öfkelendiğinde, duygularını yaşamasına izin verin. Sonrasında yanına giderek yaşananları, duyguları hakkında konuşmayı deneyebilirsiniz.
• Çocuğunuzun davranışlarının altında yatan gereksinimi araştırın. Örneğin, her şeyi etrafa atıyor, bağırıp çağırıyorsa, annesinin hastalığına üzülmüş olabilir, ya da kimsenin onunla ilgilenmediğini düşünüyor ve ilgiyi üstünde toplamak istiyor olabilir.
• Çocuğunuzun duygularını ifade edebilmesi için küçük olduğunu hissediyorsanız, ona yardımcı olun: ”Çok sinirli olduğunu görüyorum, galiba sana o oyuncağı almadığım için bana kızdın” gibi. Onu anladığınızı ifade ettikten sonra, sorunu çözmek için ona yardımcı olun.
• Çocuğunuza emir vermeyin, yapılması gerekeni uygun durumlarda seçenekler halinde sunarak seçme şansı tanıyın. Çocuğunuz olası seçeneklerden birini seçerek kendine güvenini arttıracaktır.
• Disiplinin ve kuralların içine espri, oyun, gülmece katabilirsiniz. Çocuğunuz size kızgınsa yastık atmaca oynayabilirsiniz.
• Kendinizi kontrol edemeyecek kadar kızgınsanız ortamdan uzaklaşın. Uzaklaşmanızın anlamını çocuğunuzla paylaşın. Uzaklaşmakla vereceğiniz zarar, çocuğunuza verebileceğiniz diğer büyük zararlardan çok daha az olacaktır.
Çocuk Disiplininde Yapılan Hatalar
• Sorunları görmezden gelmek
• Gerçekten sorun olup olmadığına karar verememek
• Beklentinin aşırı olması
• Aile bireyleri arasında tutarsızlık
• Sınır koymamak
Kuralları koydunuz, çocuğunuza açıkladınız. Ancak o uymamakta direniyor. Sanki biraz fazla ödün veriyormuşsunuz gibi geliyor, ya da bir türlü hayır diyemiyorsanız.
Peki, “hayır” demekte neden zorlanıyor olabilirsiniz?
• “Çocuğumu yeterince göremiyorum, birlikte az vakit geçiriyoruz ve o zamanlarda onu zorlamak, kırmak istemiyorum.”
• “Çok katı bir eğitim sistemiyle büyüdüm, çocuğuma hayır demek doğru mu, acaba?”
• “Hayır desem de onun ısrarlarına nasılsa dayanamayacağım, bu sorunu nasıl halledeceğimi bilemiyorum, o nedenle de baştan evet deyip geçiştiriyorum.”
• “O kadar saat ona açıklama yapacağıma kendim yaparım daha iyi.”
Bu ve benzeri cümleler, sizi “hayır” demekten alıkoyuyor olabilir
Peki ; “hayır” demek niçin bu kadar önemli ve gerekli?
• Çocuğunuzun biçimlenmesine, kişilik sahibi olmasına, sorumlu, özgür ve becerikli olmasına yardımcı olur. Engellenmek, bütün istediklerinin olmayacağını öğrenmek, çocuğun psikolojik gelişiminde oldukça önemlidir.
• “Hayır” dediğinizde çocuğunuza sınır koymuş oluyorsunuz. Sınırlar çocuğunuzu incitmez, aksine güven verir. Sınırlar belirsiz olduğunda, çocuğunuz kendini kararsız ve güvensiz hissedecektir.
• Çocuğunuzun bütün isteklerini her türlü zorluğa göğüs gerip yaptığınızı düşünelim. Onun yaşamındaki diğer insanlar bu derece fedakar olmayabilir. Bu nedenle; çocuğunuz erken yaşlarda ertelemelere, beklemelere, vazgeçmelere ve kurallara uymaya alışmalıdır.
Hayır derken nelere dikkat edilmeli?
• “Hayır”ları yumuşak, sıcak; ancak net, kararlı bir tonda söyleyin.
• Duygusal enerjinizi, çocuklarınızın hoşuna gidecek, ilgilerini çekecek şeylere saklayın. Çocuklar ailelerinin duygusal enerjisini kendi üzerlerinde toplamaya çalışırlar. Bu nedenle enerjinizi kızgınlık, öfke yerine gülmeye eğlenmeye ayırırsanız, çocuğunuzla daha eğlenceli ve daha sağlıklı vakit geçirmiş olursunuz.
• “Hayır” dediğiniz şeye karşı çocuğunuzun ilgisi artabilir, sizi denemek amacıyla defalarca ve bıktırırcasına bu isteğini tekrarlayabilir. Sabırla “hayır”ınızı tekrarlayabilirseniz, amacınıza ulaşmış olursunuz. Böylece çocuğunuz sizin net tavrınız karşısında durmayı, davranışlarını düzeltmeyi öğrenecektir.
Cezalandırma Şekli

6 aylık bir çocuk bile iyi bir şey yaptığında, anne ve babanın göz teması ile onu desteklemesi, veya kaşlarını çatarak istemediğini belli etmesi, bir ödül ve ceza şeklidir. Çocuklar hatalı bir şey yaptığında ve bunu tekrarladığında, anne ve babaların tepkisiz kalması, o yanlışın devam etmesine neden olmaktadır. Zamanında müdahale edilmeyen hata devam edecektir. Bazen de, anne babanın yersiz ve aşırı tepkisi veya tutarsız bir şekilde cezalandırması, çocuktaki sıkıntıyı arttıracak ve yeni davranış sorunlarının ortaya çıkmasına yol açacaktır. Ayrıca, devamlı kontrol edilmeye çalışılan ve bu kontrol havası içerisinde gerginliğe itilen çocuklarda da psikolojik sorunlar ortaya çıkabileceği göz önünde tutulmalıdır. Bu nedenle bebekken dahi, anne ve babanın çocuğa uyguladığı cezalandırma şekli önemlidir ve çocuğun kişilik gelişiminde, sosyal gelişiminde ciddi izler bırakır
Cezalandırmanın aşamaları ve özellikleri nasıl olmalıdır?
• Çocukların ilk yaptığı hata eğer çok büyük sonuç doğurmayacak nitelikte ise, uyarı şeklinde anne ve babanın müdahalede bulunması gerekir. Bu, çocuğa mesaj olarak yaptığı davranışın onaylanmadığı tepkisinin iletilmesidir.
• Yapılan hatanın şiddeti artmış ya da tekrarlar halinde devam ediyorsa, çocuk ile yaşına uygun bir şekilde bu durumun hatalı olduğu ve doğrusunun ne olduğu, davranışın tekrarı halinde zararının neler olacağı konuşulmalıdır. Bu, açık olarak davranışın istenmediğinin belirtilmesidir.
• Yapılan hatanın devamı durumunda, anne ve baba çocuğa bu davranışın tekrarı halinde ne türlü cezaları alabileceğini belirtmelidir.
• Konuşma ve söylenen cezalandırılma uyarılarına rağmen devam eden hatalarda, anne ve babanın ısrar ile bahsettiği cezayı uygulaması gerekir. Anne ve babalar kesinlikle yapamayacağı cezalandırma yöntemini çocuğa söylememelidir. Cezalandırmanın şekli ise burada önem kazanmaktadır. En uygun ceza yöntemi, çocuğun sevdiği şeylerden mahrum edilmesi şeklindedir.
• Aldığınız bütün önlemlere rağmen önüne geçilemeyen sıkıntılar için, ailenin bir uzmana başvurmayı ihmal etmemesi gerekir. Bu durumlarda davranış bozukluğu, karşı gelme bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite, çocukluk çağı depresyonları, uyum güçlükleri gibi sorunlar eşlik ediyor olabilir. Bu nedenle bir psikoloğa başvurmakta fayda vardır.
Çocuğu ödüllendirmenin şekli nasıl olmalıdır?

Çocuğun olumlu davranışlarının onaylanması bebeklik döneminde başlar. Bir hareket yaptıktan sonra bebek, annenin veya babanın yüzüne bakar ve onlardan onay bekler. Eğer o davranış onaylanırsa ileriki zamanlarda o davranışın tekrarlanma olasılığı artar. Fakat, anne ve baba tarafından, o davranıştan sonra, görmezden gelme ya da kaş çatma gibi olumsuz bir tavır sergilenirse, o davranış uzun süre devam etmez ve giderek gücünü kaybeder.
En iyi ödüllendirme, maddi ödüllendirme yerine duygusal ödüllendirmedir. Çocuğun bu türlü bir ödüllendirmeye alıştırılması da oldukça önem taşır. Anne ve babaları, çocuğa maddi hediye ve bir şeyler almanın, en iyi ödüllendirme şekli olduğunu düşünürler. Bu şekilde, devamlı bir şeyler alınmaya ve verilmeye alıştırılan çocuk, gün gelecek en iyi ve en pahalı hediyelerle bile doyum bulamayacaktır. Anne ve babanın çocuğunu öpmesi, kucaklaması, gezdirmesi, onunla oynaması, ona güzel sözler söylemesi şeklindeki ödüllendirmeler ise en sağlıklı ve en başarılı olanlardır. Anne ve babaların bu türlü bir duygusal ödülün yanı sıra, imkanları ölçüsünde ek hediyeler vermesi de çocuğu ödüllendirmenin diğer bir yoludur. Çocuklara alınan hediyelerdeki manevi değeri ön plana çıkarmak gerekmektedir.

Özel Fonem Özel Eğitim ve Rehabilitsayon Merkezi
Duygu Şenocak
Psikolog

 

ÇOCUKLARDA HAFIZAYI GELİŞTİRME TEKNİKLERİ

HAFIZA

l Psikolojide hafıza, bir organizmanın bilgiyi depolama, saklama ve sonrasında ise geri çağırma yeteneği olarak tanımlanmıştır.
l Hafızayla ilgili ilk çalışmalar felsefe alanında yapılmış olup daha çok hafıza geliştirme teknikleri üzerinde yoğunlaşmıştır.
l Hafıza teknikleri ile geliştirilmesi mümkün olan insan belleği, sınırları belirsiz çok büyük bir depolama alanıdır. Özellikle çocukların hafızası hızlı ve etkin bir şekilde gelişime açıktır.
l Hafıza 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında hafıza konusu daha çok algılama psikolojisinin içerisinde ele alınmıştı.
l Son yıllarda ise algılama psikolojisi ve nörolojik bilimler ile bağlantılı bir bilim dalı olan algısal-nörolojik bilimlerin başlıca dallarından biri haline gelmiştir.

Hafıza Aşamaları

l Hafızanın sınıflandırılmasında süreye, bilginin doğasına ve geri çağrılmasına bağlı olan birkaç sınıflandırma yolu vardır. Hafızanın oluşturulması ve bilginin geri çağrılmasında ise üç ana safha vardır.
l Bunlar;
l Kodlama ve kaydetme
l Depolama
l Geri çağrılma veya hatırlama

Kodlama ve Kaydetme
l Deneyim edinilen bilginin (görülen, duyulan, hissedilen vs.) anlamlandırılması ve bu aşamada beynin kayıtta olmasıdır.
l Örnek: Bir video kameranın görüntü kaydetmesi gibi düşünebilirsiniz.

Depolama
l Kaydı tutulan bilginin tekrar kullanılabileceği formatta saklanmasıdır.
l Örnek, video kaydının durdurulduktan sonra hard diske atılması gibi düşünülebilir.

Geri çağrılma veya hatırlama
l Aktivite veya işlem sonucu oluşan ipucunun bilgiyi depodan geri çağırması veya hatırlatması evresidir.

HAFIZANIN GÜÇLENMESİ İÇİN YÖNTEMLER

1-Uyku ve Beslenme Alışkanlıklarını Düzenleme

l Kesintisiz ve kaliteli gece uykuları, hem çocuklar, hem de yetişkinler için hafızayı geliştirme yollarından biridir. Uyku, dikkat ve konsantrasyonu da etkilediği için hafızaya doğrudan etki eder çünkü dikkat, uzun süreli hafızaya alma işleminin ilk adımıdır.
l Vücudumuzun kullandığı oksijenin büyük bir kısmı beyinimiz tarafından kullanılır.Beynimiz çok miktarda oksijen, glikoz ve enzim kullanır. Bu malzemeler yeterli olmadığında beyin fonksiyonlarını sağlıklı gerçekleştiremez. Bu nedenle beslenmeda hafızanın güçlü tutulmasında önemli bir faktördür.

2-Hayal Etme/Canlandırma Yöntemi Kullanma

l Herhangibir konuyu dinliyor veya bir yerden okuyorsanız, görsel canlandırma yöntemine giderek hafızanızda kalıcı olmasını sağlayabilirsiniz. Sokak isimlerinin unutulup görüntülerinin ise kolay kalay unutmaması bunun için güzel bir örnektir.
l Çocuklara bir şeyler öğretmek istenildiğinde de onu hikayeleştirip zihninde canlandırmasını sağlanmak etkili bir faktördür.

3- İlişkilendirme Yapma Yöntemi Kullanma

l Bir olayın sıralamasını veya bir işin yerine getirilme şeklini hatırlayabileceğimiz şekilde,mevcut bildiklerimizle benzerlik kurarak hafızaya alma yöntemine ilişkilendirme denir. Eşyaları, rakamları, kelimeleri, kokuları başka kavramlarla eşleştirmek yapılan araştırmalara göre çocukların oldukça ilgisini çekmektedir. Bu yöntemde çocuklarda akılda kalıcılık fazlasıyla artmaktadır.

4-Egzersiz Yaparak Hafıza Geliştirme Yöntemleri Kullanma

l Hafızanın güçlenmesi için beyne bol oksijen sağlanması gerekmektedir. Aerobik egzersizler, yüzme veya bisiklete binme, açık havada oyun oynama, koşma beyne oksijen sağlanması için bilinen yönemlerin başında gelir. Aerobik egzersizler çocukların yanısıra yaşça ileri insanlarda da zihinsel fonksiyonlar arası geçişin kolaylaştırılması, konsantrasyonun geliştirilmesi ve kısa süreli hafızayı geliştirmede önemli rol oynar.
l Ayrıca egzersizler, nöronlar arasındaki bağlantıları artırarak hafızayı geliştirmede etkin bir yöntem olabilir.
l Uluslararası İnsan Ömrünü Uzatma Merkezi, 2001 yılında yayınladığı bir raporda, hafızayı formda tutmak için şu önerilerde bulunmaktadır:
l Sürekli öğrenme, eğitim ve okuma ile entelektüel aktiflik,
l Kan dolaşımını hızlandıracak spor egzersizleri ile fiziksel aktivite,
l Sosyalleşmek,
l Stresi azaltmak,
l Düzenli uyku,
l Dengeli beslenme,
l Depresyon ve duygusal iniş çıkışlardan kaçınmak.
0-4 Yaş Arası Çocuklarda Hafıza Gelişim Süreci
ve

Bu Süreçte Dikkat Edilmesi Gerekenler
l 12-18 ay;
l Hafıza oluşumu henüz başlamış olan bebeğin hayatının ilk üç yılı çok önemlidir. Bu yıllardaki yaşantıları ileride tüm hayatını ve kişiliğini etkileyeceği için çocuğa olumlu bir sevgi ve ilgi ortamı yaratılmalıdır. Onunla sohbet, oyun onu mutlu eden davranışlar beynin kimyasal gelişimini etkileyeceği için ileride mutlu bir kişiliğin temelleri atılmış olur. Çocuğun temel ihtiyaçları düzenli karşılandığında zihinsel becerileri de artacaktır.
l 18-24 ay;
l Bu dönemde yapılması gerekenlerin başında onunla konuşmak ve onu dinlemek gelir. Resimli kitaplardan ve gerçek objelerden, hayvanlar, nesneler, bitkiler, vb. öğretilmeye başlanmalıdır. Örneğin çocuğun daha önce karşılaşmamış olduğu bir nesnenin önce varsa sesini taklit edilmeli ardından resmini gösterilmeli, sonra nasıl çalıştığı anlatılmalıdır. Bu tarz etkinlikler periyodik olarak sıklaştırılmalıdır. Net olarak öğrendiğini gözlemlemlenmesede aslında çocuk tüm bunları ileride kullanmak üzere zihinsel deposuna atmaktadır.
l 2-3 yaş;
l Çocuklara basit cümleler kurulmalıdır ve çocuklar cümle kurmaya teşvik edilmelidir. Bir defada birden fazla komut verilmemelidir. Yapmaması gereken bir davranış sergilediğinde de ona uzun uzun bunu anlatmak bir işe yaramaz. Kısa ve net cümlelerle anlaşmak gerekir. 2-3 yaş, çocuklarda iletişim becerisi kazanmasında çok önemlidir. İletişim becerisi gelişen çocuklarda zeka gelişimi bariz bir farkla izlenebilir.
l 3-4 yaş;
l Hayal dünyaları ve taklit yetenekleri iyice gelişir. Bu dönemde yapılması gereken onu hayal kurmaya teşvik etmek olacaktır. Olayları hikayeleştirerek anlatmasını sağlamak çocuğun zeka seviyesinin gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Çocuklarda Zeka Gelişimine Yardımcı Olacak Aktiviteler
l Çocukların zeka gelişimlerini etkileyecek birçok zeka oyununu satın almak mümkün fakat bu oyunları seçerken, çocuğun yaşı, ilgi alanı ve seviyesi göz önünde tutulmalıdır.
l Satın alınabilecek oyunlar dışında görsel ve işitsel hafızayı geliştirecek, dikkat ve konsantrasyon arttıracak etkinliklerde yapılmalıdır.
l Bunlara örnek olarak;
l Tekerleme söyleme, dil gelişimi ve işitsel hafızanın gelişimine katkı sağlayacaktır.
Bir iki üç
Söylemesi güç
Sana verdim bir elma
Adını koydum Fatma
Hop hop hop
Bir büyük altın top
l Evet-Hayır” oyunu ise çocuğun kelime dağarcığını geliştirecek, konsantrasyon ve dikkat konusunda fayda sağlayacaktır.
l Yeşil/Kırmızı Işığı Haber verme, evin yolunu tarif etme de çocuğun dikkat ve görsel hafızasının gelişmesine katkı sağlayacaktır. Bu örnekler yaratıcı etkinliklerle çoğaltılabilir.


Kaynakça;
l https://tr.wikipedia.org/wiki/Bellek
l http://dergipark.ulakbim.gov.tr/joiss/article/view/5000093641
l https://www.mentalup.net/blog/hafiza-gelistirme-ve-guclendirme-teknikleri
l http://hymahilkokulu.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/42/25/728765/dosyalar/2016_01/04111541_yaratcvegrselegzersizlerledikkatgelitirme.pdf



Özel Eğitim Alanı Uzman Öğretici
Aylin DEMİRTAŞ

 

DAVRANIŞLARI AZALTMA

PROBLEM DAVRANIŞLARI AZALTMADA CEZANIN KULLANIMI

Öğretmenler okulun ve normların belirlendiği milli eğitimin amaçları doğrultusunda öğrenci ve davranışlarını biçimlendirmek; anne babalar, çocukların davranışlarını değiştirmek için için ceza ve işlem süreçlerine yer vermektedir. Çocukları hoş olmayan şekilde davranarak veya yoksun bırakarak cezalandırmak onların yeni davranış kazanmasına hizmet etmez. Ayrıca onarılmaz yan etkileri vardır.

CEZA NEDİR?

A) Günlük Dilde Ceza
Günlük dilde normlara uygun olmayan sorunlu bir davranışın yapılmasından sonra çocuğa bağırma, aşağılama ya da vurma cezalandırma olarak görülür.
B) Davranış Biliminde Ceza
Ceza davranış ilkelerinden biridir. Ceza ilkesinin iki türü vardır. Biri birinci tür diğeri ikinci tür cezadır.
Birinci tür ceza; itici uyaranın davranışı izlemesine bağlı olarak davranışın ileride oluşumunun azalmasıdır. İtici uyaranlar yüksek ses, aşırı güç kullanma vs. Güç kullanma aşırı düzeltme olarak da sayılabilir.
İkinci tür ceza; pekiştireçlere son verilmesine bağlı olarak davranışın ileride oluşumunun azalmasıdır. Aynı zamansa buna tepkinin bedeli de denmektedir.

BİRİNCİ TÜR CEZA
Kişiye hoş olmayan sözler söyleme, azarlama, tersleme davranış problemlerini azaltabilir fakat olası yan etkileri her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Yan etkilerinden dolayı ceza ilkelerine yer verilmemelidir.
Ceza uygulamaları kişiye hoş şekilde davranılmadığında, farkında olunmadan bir dizi sorunlu davranış kazandırma olasıdır.
Birinci Tür Cezaya Yer Vermeme ve Cezanın Yan Etkileri
Birinci tür cezanın yan etkileri olan yalan söyleme, inkar etme, hile yapma ve çekingenlik ceza uygulandığı yerden uzak durmak için öğrenilir. Ceza uygulanan çocuğa saldırgan olmayı öğre

İKİNCİ TÜR CEZA
Davranışı sürdürdüğü bilinen pekiştireçlerin geri çekilmesine bağlı olarak davranışın ileride olmasının azalmasına sönme, sahip olunan pekiştireçlerin kısmen yitirilmesine tepkinin bedeli denir.
1) Sönme
Sönme şöyle tanımlanabilir; normlara uygun olmayan davranışı sürdüren pekiştireç geri çekilirken norma uygun olan davranış etkili pekiştireçle pekiştirilmelidir.
Örneğin; sıraya yayılarak oturan öğrenciyi uyarmaya son vermiştir. Öğrenci başlangıçta bir süre daha yayılarak oturmaya devam etmiştir. Dik oturduğunda ödüllendirmiş ve öğrencinin yayılarak oturma davranışı azalmıştır.

Kendiliğinden Geri Gelme
Davranışı sürdüren pekiştirecin geri çekilmesi sonucu sönene sorunlu davranışın eski haline dönmesine kendiliğinden geri gelme denir. Kendiliğinden geri gelen davranışın sönmeden önceki durumuna gelmesine engel olmak için sönme işlem sürecinin uygulanması sürdürülmelidir.
Kendiliğinden geri gelen davranış farkında olmadan pekiştirilirse davranış başlama düzeyine ulaşır.

Tepkinin Bedeli
Tepkinin bedeli sorunlu bir davranışın gösterilmesine bağlı olarak sahip olunan pekiştirecin bir kısmının alıkonulması ya da geri alınmasıyla söz konusu olan davranışı azaltma işlem sürecidir.
Örneğin; ders sırasında yüksek sesle konuşması Mustafa’nın diğer derste kazandığı 15 dk oyun oynama etkinliğinin 1 dk geri alınmasına yol açar.
Bu örnekte uygun davranışlar pekiştirlimelidir. Ancak uygun olmayan yüksek sesle konuşma davranışı sergilediğinde pekiştireç geri alınarak tepkinin bedeli başarıyla uygulanmış olur.


DAVRANIŞLARI AZALTMADA AYRIMLI PEKİŞTİRMENİN KULLANIMI

Sorunlu davranışları azaltmanın en fazla kabul edilebilir yollarından biri sorunlu davranış yerine, kabuk edilebilir davranışları arttırarak sorunlu davranışların pekiştirilme olasılığını azaltmaktır.
Sorunlu davranış yerine kabul edilebilir davranışın olumlu pekiştirilmesi ayrımlı pekiştirmeyle meydana gelir.

A) Diğer Davranışların Ayrımlı Pekiştirilmesi (DDAP)
Davranışların azaltılmasında en yaygın kullanımlardan biridir. Belirlenen süre içerisinde sorunlu davranış olmadığında bu süre sonunda olan herhangi bir davranışı pekiştirici uyaranın izlemesi olarak tanımlanır.
Belirlenmiş süre sonunda azaltılmak istenen sorunlu davranış olmadığında sorunlu davranışın olmadığı belirtilerek o sırada olan herhangi bir davranışı pekiştireç izlemiş olur.
DDAP en yalın davranış azaltma işlem sürecidir.
Örneğin; Mete’nin norma uygun olmayan davranışı, vurma davranışıdır. Mete’nin vurma davranışları arasındaki en kısa süre altı dakikadır. Mete’nin öğretmeni pekiştirme süresini dört dakika olarak belirler. 20 dakikalık okuma dersini dörder dakikalık beş bölüme ayırır. Mete vurma davranışını göstermediği bölümlerde vurmadığı belirtilerek bir puan verilir. Dört dakikalık dönem içerisinde vurma davranışı olmadıysa vurmadığı belirtilip puan verilerek pekişitirilirken bu süre sonunda olan ders dinleme gibi herhangi bir davranışı da puan izlemiş olur
Tepkiyi izleyen olaya bağlı olarak tepki arttığında izleyen olay pekiştireçtir. DDAP’de ortada davranış yoktur süre vardır

B) Düşük Oranlı Davranışların Ayrımlı Pekiştirmesi (DOAP)
Davranışın belirli bir oranda gösterilmesine bağlı olarak pekiştirecin verilmesi biçiminde tanımlanmaktadır.
Örneğin; Can 20 dakikalık bir süre içerisinde 40 defa söz almak için elini kaldırır. Beş öğrenciden oluşan bir okuma grubu için bu oran fazladır. Fakat bu davranış tamamen söndürülmemelidir.
DODAP’ın uygulanacağı oturum eşit oturumlara bölünür. Bu iki oturum 10’ar dakikalık oturumlara bölünür. On dakikalık oturumda Can’ın her oturumda sadece 4 kez el kaldırması pekiştirilir. 4’ün üstünde el kaldırması pekiştirilmez. (4 kez el kaldırma daha önceden belirlenmiş sınırdır.)

C) Uyuşmayan Davranışların Ayrımlı Pekiştirilmesi (UDAP)
Uyuşmayan davranışların ayrımlı pekiştirilmesi normlara uygun olmayan davranışla aynı anda yapılamayan davranışların pekiştirilmesidir. UDAP, normlara uygun olmayan davranışla aynı anda yapılamayan kabul edilebilir davranışın güçlendirildiği yalın bir işlem sürecidir.
İki davranış aynı anda yapılamıyorsa (örneğin oturma ve gezinmek) bu davranışlara uyuşmayan davranışlar denir.
Normlara uygun davranışlar uyuşmayan davranışların yerini alır.
Örneğin; Bülent okuma sırasını beklerken arkadaşı Meral’in omzuna vurur. Öğretmen Bülent’i sınıftaki öğrencilerin okuma hızlarını belirlemek için kronometreyle kayıt etmekle görevlendirir. Bu etkinlik Bülent’in çok dikkatli olmasını gerektirdiğinden Meral’e vurma olasılığını da azaltmaktadır. Bir elinde kronometre diğer elinde kalem tutma vurma davranışı ile aynı anda yapılmadığından ve bu davranışlardan kayıt tutma davranışını arttırdığından vurma davranışı azalır.
Örneğin; Sema öğle arasında bir köşede sessizce kendi kendine vakit geçirmektedir. Kendi başına durma, azaltılmak istenen davranıştır. Sohbet etme akranlarıyla oyun oynama bir köşede sessizce oturmakla uyuşmayan davranıştır. İpucu verilerek yapılması sağlanan uyuşmayan davranışlar pekiştirilerek arttığında bir köşede kendi başına durma davranışı azalır.

D) Dolaylı (Vekaleten) Pekiştirme
Sınıfta uygulanan davranışları kazanmış ama yeterince akıcı olmayan öğrencinin sınıfa uygun davranışlarının akıcılığını arttırmak için öğrenciyle benzer tepkileri gösteren, sınıfa uygun davranışları olan öğrencinin uygun davranışları pekiştirildiğinde dolaylı pekiştirme uygulanmış olur.
Dolaylı pekiştirme davranışları değiştirilmesi amaçlanan öğrencinin kendisiyle benzer özelliği olan bir başka öğrencinin davranışlarının pekiştirilmesine yer verilerek hedef öğrencinin davranışının değiştirmenin amaçladığı bir işlem sürecidir.

Son bir sonuç;
Vekaleten pekiştirme için uygulama planlama:
Müdahale ortamını belirle
Hedef davranışı tanımla
Uygun uyuşmayan davranışı seç ve tanımla
Uygun öğrenci modelleri belirle
Uygun pekiştireç ve pekiştirme tarifelerini belirle



 

İŞİTME ENGELLİ ÇOCUKLAR VE MÜZİK

İletişim

İletişim, insanın sosyal açıdan varoluşunu sağladığı gibi, zekasını da geliştirir. İletişim kuramayan insan duygu ve düşünce paylaşımında bulunamayacağından dolayı hem sosyalleşemez hem de zekasını kullanmayı gerektirecek ortamlardan yoksun kalır. Yani iletişim olmadan dünyadan koparız.

İşitme becerisinin gelişimi, konuşmanın kazanılmasını sağlar. Böylece kişi, iyi bir iletişimde ihtiyaç duyduğu iki önemli öğe olan işitme ve konuşmaya sahip olmaya başlar. İşte bu nedenle işitme engelli çocukların eğitiminde esas amaç, onların iyi iletişim kurmalarını sağlamak için işitsel kapasitelerini, olabilecek en üst düzeye çıkarmak ve bu sayede dili kazanmalarını sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda izlenmesi gereken en uygun yol ise, verilen eğitimin, müzikle yapılan çalışmalarla desteklenmesidir. Yani işitme engelli çocuğun eğitim programında mutlaka müzik bulunmalıdır.


Neden Müzik?

Müzik, bir çok farklı kalın ve ince seslerin, bir arada ve uyum içinde birleşmesinden oluşur. İşitme engelli çocuğun, bu denli çeşitli sesleri günlük hayatta bir arada uyum içinde, aynı zamanda ritmik bir şekilde duyabileceği başka bir imkanı bulunmamaktadır. Bir çok sesi uyumlu ve ritmik bir şeklide duymak, uygun planlanmış çalışmalar sayesinde bu seslere dikkat edebilmek, sesleri dinlemek ve yorumlama becerisini kazanmaya başlamak, işitme engelli çocukların, işitsel kapasitelerini olabilecek en üst düzeye çıkarır, ezgisel bellek, ritim tekrarı gibi kulak eğitiminde bulunan bir çok beceriyi kazandırır, konuşmayı hızlandırır.

Uyum içinde bulunan ses çeşitliliğinden ve bu seslerin ritmik olmasından dolayı çocuklar için müziği algılamak, konuşmayı algılamaktan daha kolaydır. Çünkü insan, ritim duygusuna doğuştan sahiptir. Bu yüzden çocuklar ritmik sesleri daha çabuk öğrenirler. Ayrıca çocukların sosyal ve iletişimsel gelişimleri açısından, duydukları sesleri dinleyip yorumlamaları gerekmektedir. Bunu yapabilmeleri içinse, seslere çok iyi odaklanmaları gerekir. Odaklanma, dinleme ve yorumlama becerileri müzikle daha kolay ve daha çabuk kazanılır çünkü, uygun müzik çalışmaları, çocuk için her zaman daha eğlencelidir, ritmik öğeler içerdiğinden de daha kolay öğrenilir.

Müzik, hareketlerin ve içsel yaşantının birleşimidir. Yani hem konuşma, hem dili öğrenme, hem iletişim, hem düşüncedir. Müzik, hem bedensel ifadeyi, hem de geniş duygu durumunu kapsar. Tüm bunları aynı anda geliştirmenin tek ve en eğlenceli yolu müziktir.

Sesi fark edebilme, farklı sesleri ayırt edebilme, nesne ve olayları ses aracılığıyla hatırlama, sesin uzaklığını ve yönünü tespit edebilme, hızlı ve yavaş tempoyu anlama, basit ritimleri algılama, öğrenilmiş melodiyi hatırlama gibi beceriler, işitme engelli çocuğun yaşına, ne kadar süredir işittiğine ve işitme engelinin derecesine göre uygun şekilde planlanmış müzik çalışmaları aracılığıyla kazandırılmalıdır. Bu becerileri kazanmış olan çocukların, diğer çocuklara oranla işitsel kapasitelerini olabilecek en üst düzeye daha hızlı çıkarabildikleri görülmüştür.

Normal işitmesi olan bir insanın konuşma sesinden mutlu, üzgün, şaşırmış olduğunu, erkek, kadın ya da çocuk olduğunu, yüksek ya da alçak sesle konuştuğunu doğal bir şekilde anlayabiliriz. Fakat işitme engelli çocuk için konuşmanın bu gibi öğelerini ayırt etmek zordur. İşitme engelli çocukla yapılan müzik çalışmaları sayesinde sese farkındalığı artan çocuk, sesin bu gibi özelliklerini daha iyi ayırt eder ve böylece bu özellikleri konuşmasına daha çabuk yerleştirir. Daha ileri aşamalarda yapılan şarkı söyleme çalışmaları ve ses eğitimi sayesinde çocuklar, kullandıkları seslerden farklı sesler kullanmaya başlarlar. Konuşmalarındaki ses aralığı genişler ve konuşmanın ritmikliğini kazanırlar.

Müzik, çocuğu sadece motive etmez. Motivasyonun yanı sıra çocuğun yeni kelimelerin anlamlarını öğrenmesi için çok yönlü bir algılamaya sahip olmasını sağlar. Çünkü çocuklar şarkı söylemeye çalışırken farkında olmadan yoğun bir dinleme ve sözel olarak ifade etme çabası içine girerler. Aynı zamanda sesleri ayırt eder, sesleri bir araya getirerek kelimeler oluşturur, doğru telaffuz etmeyi öğrenir ve kelimeleri ritme uygun şekilde söylemeye çalışırken hecelemeyi öğrenirler. Tüm bunların yanı sıra kelime dağarcıkları artar, cümle yapısını ve cümlenin anlamına dikkat etmeyi kavrarlar.

İşitme engelli çocuklar, bazen bozuk telaffuzları ya da cihaz takıyor olmaları nedeniyle ya da işitme engeline bağlı başka nedenlerden dolayı kendilerini değersiz hissedebilir, depresyona girebilir, özgüvenlerini yitirebilirler. Bu da yaşıtlarıyla iletişime girmekten korkmalarına, kendilerini iletişimden uzaklaştırmalarına sebep olabilir. Müzik, işitme engelli çocukların özgüvenlerini kazanmalarını ve yaşıtlarıyla daha rahat iletişim içine girmelerini sağlar. Çünkü, müzikteki başarma duygusu çok güçlüdür. Her çocuk doğru yönlendirmeyle müzik yapabilir. Müzikle uğraşan çocuklar başarma duygusunu hissedecekleri için öz güvenlerini kaybetmemelerinin yanı sıra sağlıklı bir karakter oluştururlar. Mantıklı düşünme ve ilişki kurabilme yetilerini geliştirirler. Manevi olarak daha fazla doyuma ulaşırlar. Bu da onların öz benliklerini, öz güvenlerini korumaya alır, hatta geliştirir.

Sonuç olarak müzik, işitme engelli çocukların eğitiminin vazgeçilmez bir parçası olmalıdır. Uygun yapılan programlarla her düzeydeki ve her yaştaki işitme engelli birey müzikten yarar sağlayacaktır.





 

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE MÜZİĞİN ÖNEMİ

Müzik var oluşun temel olgularından birisidir.İnsan kendisini anlatabilmek,istek ve şikayetlerini iletebilmek ve ruhi ihtiyaçlarını giderebilmek için sese ihtiyaç duyar.Çocukların müzikle olan ilişkisi de buna bağlı olarak ele alınabilir.Eflatun’un ‘Müzik,terbiyenin esaslı vasıtasıdır.Müzik bir eğlence aracı değil,güzellik,iyilik ve eğitim aracıdır’.Sözü müziğin eğitimdeki yerini belirlemek açısından önemlidir.

Çocuk,henüz anne karnındayken müziğe ilgi duymaya başlar.Bu dönemde çocuklar dışarıdan gelen her türlü sese açıktır.Dış dünyadan algıladıkları çeşitli ritimlerin ahengi,çocuğu adeta bulunduğu o küçücük kabuktan çıkararak, almış olduğu hazzı çeşitli tepkilerle geri yansıtmasına sebep olur.Bununla beraber annenin hamilelik dönemindeki ruhen dinginliği,ses tonu,sakin oluşu,çocuğu isteyip istememesi,mutluluğu ya da kavgacı olması,gerginliği,stresliği,huzursuz ve geçimsizliği,hayat halleri çocuğun yaşayacağı hayatın bir aynası niteliği taşıyacaktır.Bu bağlamda annenin hamilelik dönemindeki tutum ve tavırları çocuğun hayatında yer alacak olan müziğin gelişimi yönünde önemli etkileri olmaktadır.Hayatı,ruhen dinlendiren,sakinleştiren bir müzikle şekillenen bebek,bunun izlerini hayat boyunca taşıyacaktır.

Çocuk dünyaya geldiğinde kendini sesler dünyası içinde bulur ve bu dünya içinde ilk önce annesinin söylediği ninniler onu karşılar,radyodan,televizyondan duyduğu seslerle bu dünya içerisinde keşfe çıkar.Zamanla kuş seslerine,gök gürültüsüne,denizin dalgalarından gelen sese,rüzgarın sesine,kurtların böceklerin çıkardıkları seslere çocuk kendine ve algılama gücüne göre anlamlar yükleyerek kendince bağlantılar kurmaya başlayacaktır.Hatta bir civcivin çıkardığı sesle,bir tavuğun çıkardığı sesi değerlendirmeye alıcak ve kendince bir sonuca ulaşacaktır.

Her çocuk müziğe aynı ölçüde yetenekli değildir.Fakat bütün çocuklar müziği severler.Genel olarak çocukların büyük çoğunluğu orta yeteneğe sahiptir.Orta yetenekten çok üstün yeteneğe gidildikçe sayı azalır;Yaklaşık olarak milyonda bir çocuk deha derecesinde müziğe yetenekli olur.Tersine orta yetenekten çok yeteneksizliğe doğru gidildikçe de yine sayı azalır ve yine milyonda bir çocuk müziğe hiç yeteneği olmayan nitelik taşır.(Sun,2002,s.30)

Bu konuda araştırma yapan bilim adamlarına göre,çok üstün yetenekli çocuklar ve çok yeteneksiz çocuklar istisna edilmekte,bu istisnalar dışında kalan hemen bütün çocuklar az ya da çok müziğe yetenekli sayılmaktadır.(Sun,2002,s.30)

Bu konuda hiç unutulmaması gereken şudur:her çocuk müziğe ilgi duyar;kimi çocuklar şarkı söylemeyi,kimi çocuklar çalgı çalmayı ya da ses veren bir araçta ses çıkarmayı,kimileri de müzik dinlemeyi daha çok severler.

Müzik eğitimini beş ana aşamada açıklanabilir.Bunlar:

  1. Müzikle hareket etme yeteneği
  2. Sesleri keşfetme ve belirleme yeteneği
  3. Şarkı söyleme potansiyelini keşfetme yeteneği
  4. Şarkı söyleme yeteneği
  5. Basit müzik aletlerini çalma yeteneği



  1. Müzikle hareket etme yeteneği:

Müzikle hareket etme yeteneği,insanoğlu için bir içgüdüsel olgudur.Bu anlamda yapılan yaratıcı drama etkinlikleri buna en iyi örneği teşkil etmektedir.Bu etkinliklerin bir kolu olan pandonim,esnasında müzik çoğu kez gereklidir.Müziğin ritmine uygun yürüme,koşma hareketlerinin yanı sıra çeşitli hayvan taklitleri,çiçeklerin açması,rüzar esmesi gibi durumlarda müzik ve ritim pandonime canlılık katar.Müzk diliyle ritim dili birleşir ve ortaya özgün ürünler çıkar.



  1. Sesleri keşfetme ve belirleme yeteneği:

Çocuklar etraflarında bir çok ses duyarlar ve çoğu zaman bu seslerin farkında olmayabilirler.Bu sesleri fark edebilmelerinde öğretmen onlara yardımcı olmalıdır. Öğretmen çocuklarla birlikte çevre gezisi düzenleyerek çocukların dikkatini bu farklı seslere yönlendirip sınıf ortamında algıladıkları bu sesleri öykünmeleri için onlara fırsat verebilir.Özellikle bu etkinliği oyunlaştırarak ses tahmin oyunu olarak uygulatılabilir.Çocukların çeşitli sesleri taklit etmesine fırsat verilerek bu seslerin kime ait olduğu bulunmaya çalışılabilir.Bunla beraber öğretmen çeşitli müzik aletlerini sınıf ortamında bulundurmalıdır.Bir şarkı esnasında çocuklara bu farklı müzik aletlerini kullanmaları için fırsat verip ortak bir katılım sağlanarak etkinlik daha eğlenceli bir hale getirilebilir.Eğer ortamda müzik aletleri yoksa çocuklara ses çıkartan çeşitli materyaller sağlanmalıdır,bazen bu materyaller çocuklara daha çekici gelebilir.(tencere kapakları,kaşıklar vb…)



  1. Şarkı söyleyen sesi algılama yeteneği:

Çocuklar etraflarında bir çok ses duyarlar ve belli bir süre sonra(bu sesleri sürekli duymaya başlayınca) bu seslerle seslerin sahiplerini eşleştirmeyi becerirler.Örneğin sizin sesinizi sizi tanımaya başladıktan kısa bir süre sonra algılamaya başlarlar.Bu yeteneğin geliştirilebilmesi için: Çocuklar şarkı söylerken onları cesaretlendiren konuşmalar yapılmalıdır ve kendi seslerini tanımalarına fırsat verilmelidir.(Bu şarkını çok beğendim bana da öğretebilir misin?Çocuklar şarkı söylerken kayıt yapılarak daha sonra beraber dinlenebilir.



  1. Şarkı söyleme yeteneği:

Bir şarkıyı söyleyebilmek,şarkı söylerken o şarkıya eşlik edebilmek çocukların her zaman hoşuna gider.Çocukların bu isteklerini desteklemek için: çocukların ilgisini çekebilecek,kolayca hafızasında yer edebilecek ve içine beden dilini de katabilecek nitelikte şarkılar seçilmelidir.İlk önce şarkı çocuğa tanıtılmalı daha sonra tekrarlarla şarkı kavratılmalı söylemesi için fırsat verilmelidir.Bunun yanı sıra çocuklardan kavratılacak olan kavramla ilgili çeşitli kelimeler söylemeleri istenebilir ve bu kelimeler birleştirilerek çocuklarla birlikte ortak bir şarkı oluşturulabilir.Daha sonra çocuğun kendi şarkısını yapabilmesi için cesaretlendirmelidir.



  1. Basit müzik aletlerini çalma yeteneği:

Bu aşamada müzik eğitiminin en üst noktalarını oluşturmaktadır.Bu aşamada çocuklar müzik aleti çalmayı öğrenmektedir.Yapılan araştırmalar küçük yaşta bu tip kabiliyetlerin daha çabuk kazanıldığını göstermektedir,bu nedenle çocukların bu dönemde aldığı eğitim büyük önem kazanmaktadır.Çocukların bu yeteneğini desteklemek için; Bir müzik aleti kullanılabiliyorsa bunu ev ortamında çocuklara canlı olarak sunmalıdır. Yapılan gözlemlerle tuttuğu anektotlar öncülüğünde bu alanda geliştirici ve keşfedici imkanı sunabilmek için diğer aile bireyleriyle işbirliği kurumalı ve çocukların bu alanda gerekli eğitimi almasına yardımcı olmalıdır.



SONUÇ

Müzik duygusal olmakla beraber,çocuk üzerinde en soyut,en zihni tesirler bırakacak imkanlara sahiptir.Müzik çocuğun hayatına anane karnında yerleşir ve onla beraber doğar büyür gelişir.

Çocuklar küçük yaşlardan itibaren iyi müziklerle beslenirse,büyüyünce müzikçi olmasalar bile,iyi müziği seven,seçen ve ondan yararlanmasını bilen yetişkinler olacaklardır.Anaokulu,çocukta,iyi müzik beğenisinin tohumlarının atılacağı,fidanlarının yetiştirilebileceği özenli bir bahçe olmalıdır.Minik insanlar böyle bir bahçede bedensel ve ruhsal bakımdan daha boyatabilir,daha sağlıklı bir kişiliğe kavuşabilir.(Sun,2002,s.31) Müzik çocuğun her türlü gelişimini destekler.Dil gelişiminde,duygusal ve sosyal gelişiminde,bedensel ve psiko-motor gelişiminde önemli etkileri vardır.Bu etkilerin daha verimli ve kalıcı olabilmesi için,müzik eğitimine erken yaşlarda önem verilmelidir.Unutulmamalıdır ki küçük yaşlarda keşfedilmiş bir yetenek,gelişmeye her zaman açıktır.

Müzik eğitiminde kullanılan şu cümleleri değiştirerek bile çocuktaki müzik eğitiminde büyük gelişim sağlanabilir:

‘Yanlış yapıyorsun’ yerine ‘Böyle olduğundan emin misin?’

‘Ne öğrettiğimi anlamamışsın’ yerine ‘Bu konuyu yeniden ele alalım ve tekrar deneyelim’

‘Eh…bu bir şeye benzedi’ yerine ‘İyi! Daha iyisini de yapabileceğine inanıyorum!’

‘Olmadı’ yerine ‘Güzel, daha da güzelini yapmayı zamanla öğreneceksin’

Son olarak, sağlıklı, huzurlu, başarılı, mutlu çocuklar yetiştirmek için en önemli vitaminin SEVGİ olduğunu hatırlayarak, müzik eğitiminin bir sevgi aktarımına sahip olması gerektiğini de vurgulamak gerekir.

 

PROBLEM DAVRANIŞLARI DEĞİŞTİRME OLUMLU PEKİŞTİRME

DavranIş nedİr?

Bireyde gözlemlenen ve ölçülebilen şeylere davranış denir.
Gördüğümüz ve söylediğimiz şeyler aynı ise davranıştır.

Problem davranış nedir?

Davranışlar kendi başlarına uygunsuz ve problemli değildir.Kabul edilebilirlik sınırı belirleyen normun ötesindedir. Yani davranış çok fazla olduğundan normun üstündedir. Ya da çok az olduğundan normun altındadır. Bunu bir örnekle açıklarsak..

Örneğin bir başkasıyla konuşma etkileşimde bulunma kabul edilebilir bir davranıştır.ancak bir başkasıyla nadiren konuşan konuşan çocuğun konuşması problem olarak algılanır. Ya da her zaman durmadan arkadaşlarıyla konuşan çocuk için konuşma yine problem olur. Yani önemli olan davranışın sıklığı ve ya azlığıdır.

Diğer problem davranış örnekleri
*Nedensiz ağlama
*Tükürme
*Vurma
*Nedensiz gülme
*Bağırma
*Derslere karşı ilgisizlik
*Etkinlikle istenilen süre ilgilenmeme
*Sınıf içinde gezinme
*Oturmama
*Sırasında otururken sürekli sallanma
*Kendini ısırma
*Anlamsız sesler çıkarma
*Kendini yere atma

Problem Davranışın Hizmet Ettiği Olası İşlevler

Arzu Edilen Olaylara Ulaşma
* İçsel uyaran elde etme
– Ritmik sallanma
– Parmakları sallayarak görsel olarak uyarılma
* Dıştan uyaran elde etme
– Tebessüm
– Kucaklama
– Süprizler
– Azarlama
– Yiyecek
– Para
– Övgü
– Not

Hoş Olmayan Olaylardan Uzak Durma
* İçsel uyarandan kaçınma
– Acı
– Susuzluk
– Açlık
* Dıştan uyarandan kaçınma
– Tebessüm
– Kucaklama
– Azarlama
– Kaş Çatma

Problem Davranışları Değiştirme
* Yeni davranış kazandırma
– Olumlu Pekiştirme
Sosyal pekiştireçler
Etkinlik pekiştireçleri
Dönüştürülebilir sembolle pekiştirme sistemi
* İpuçlarından Yararlanma
* Şekil Verme
* Problem Davranışları Azaltma

Olumlu pekiştirme

Olumlu pekiştireçleri etkili kullanma davranışları kazandırma kadar, sürdürme için de önemlidir. Beklendiği gibi normlarına uygun şekilde süren davranışların farkında olma ve zaman zaman hoşnutluğunun belirtilmesi davranışın sürmesini sağlar. Ancak beklenildiği gibi yapılan davranışlara zaten yapılması gereken davranışlar olarak bakıldığında bu davranışlar fark edilmeden olumlu pekiştireçleri geri çekilmiş olur. Bu ise problem davranışın oluşumuna zemin hazırlar.

Bir örnekle açıklarsak:

Olağan şekilde derslerine çalışan, derse girmeden önce dersin konusuna göz atan,dersleri sınıfta dinleyen, sorulan sorulara yanıt veren,ödevlerini yapan öğrencilerin yaptıkları okulda öğretmeni evde ailesi tarafından fark edildiğinde olumlu pekiştirildiğinden sürer.Buna karşılık öğrencinin yaptıkları öğrenci rolulün gereği olarak görülür ve farkına varılmazsa pekiştirilmeyen davranışlar sönecektir.

A-Sosyal Pekiştireç
Sosyal pekiştireçler öğrenilmiş pekiştireçler olup övgü, öğretmenin ilgisi,bedensel temas, yüz ifadeleri,gülümseme,göz teması,başı ile onaylama gibi çeşitli şekillerde olabilir. Genellikle birine yaptıklarından sonra hoş,güzel şeyler söyleme övme ve onunla ilgilenme sosyal pekiştireçlerdir.

Yapılan diğer bir yanlış;
Öğretmenler öğrencilerine ve anne babalar çocuklarına neleri yapacaklarını yapması gerekenleri söyler ama yaptıklarında da onaylayıcı güzel şeyler söylemez. Daha çok yapmaması gerekenleri söyler ve yapmaması gerekenleri yaptıklarında da hoş olmayan şeyler söyler ve eleştirirler.

Sosyal pekiştireç örnekleri
*İyi iş
*İyi bir yanıt
*Teşekkür ederim
*Akıllıca
*Müthiş
*Bravo
*Çok iyi
*Süpersin
*Harika
*Yüz ifadeleri(gülümseme, onaylama)
*Bedensel temas
*Yakın olma
*Çok çalıştığını gösteriyor.
*Gerçekten dikkat ediyorsun.
*Bunu anne babana göstermelisin.
*Bunu beğendim.
*Sınıfa resmini gösterelim.
*Hadi onu alkışlayalım.
*Ahmet ne kadar iyi çalışıyorsun.

DİKKAT
Önceki sunu da belirtilen ödüllendirici sözcük ve tümcelerin ödül özelliği göstermesi, çocukların yaşantılarıyla her zaman uygunluk göstermesine bağlıdır. Birine ‘’Sen çok akıllısın’’ denilmesi ödüllendirici cümle olarak düşünülebilir. Ancak sık sık aptal ve başarısız olduğu söylenen çocuk için öğretmeninin bunu demesi yaşantısıyla uygunluk göstermemektedir.

Davranışı açıkca betimle,ödüllendir
İyi güzel harika vb gibi sözcükleri öğretmen davranışlarıyla ilişkilendirerek birkaç kez birlikte kullanıldıktan sonra anlam kazanır ve çocuğun davranışları üzerinde tek başına etkili olur.

Ahmet’i not tutarken gören öğretmen’’ Not tutuyorsun dikkatin harika’’

UYARI
Öğrencilerin yaptıklarını her defasında betimleme, öğretimi engeller. Kısa cümleler kısa sürede verildiği için öğretimi engellemez. Bu nedenle;
Öğrenci davranışlarının betimleri, övgü sözcükleriyle ve kısa cümlelerle birlikte kullanıldıktan sonra kısa cümle ve övgü sözcükleri tek başına kullanılmalıdır.

Çocuğu değil Davranışı Övelim
*Mimiklerin, övgülerin ve kısa cümlelerin kullanımı şöyle olmalıdır;
*Öğrenci not tutarken ‘’dikkatin harika’’
*Öğrenci arkasına yaslanmış kitabı defteri açık beklerken ‘’derse hazırsın’’
*Ödevleri tamamladığında ‘’çalışkansın’’ denilerek öğretimi engellemeyecek şekilde sözcük ve kısa cümleler kullanılmalıdır.

Sosyal pekiştireç kullanımda dikkat edilecekler
*Genel övgüler yerine özellikle kazandırılmak istenilen davranış betimlenmeli ve övülmelidir.
*Övgüler çocuğun kendisine değil davranışına yönelik olmalıdır.
*Arkadaşlarının çok fazla dikkatini çekmeyecek şekilde övgüler kullanılmalıdır.
*Öğretmenler öğrencilerinin uygun davranışlarını övmek için zaman ayırmalıdır.
*Öğretmen öğrencinin diğer davranışlarını beğenmese de öğrencinin uygun davranışlarını övmelidir.
*Öğretmen çok fazla övgüye ver vermemelidir.
*Tutarsız ve sistemsiz kullanılmamalıdır.

Etkinlik pekiştireçleri
*Boyama yapma
*Müzik dinleme
*Video izleme
*Tenefüse önce çıkma
*Özel günleri kutlama
*Yapboz yapma
*Oturacağı yeri seçme
*Fıkra anlatma
*Hikaye anlatma
*Öğretmen olma
*Top oynama vs.

Etkili Sunma
Öğretmen öğretim etkinliklerini ilginç ve heyecan verici şekilde sunarsa çocuklar da sunulan öğretim içeriğini ilginç ve heyecan verici bulurlar. Örneğin;
Toplama işlemlerinin arasına yerleştirilen birtakım sürprizlerle, eğlenceli hale getirebilir.Örneğin aritmetik işlemlerinin arasına ‘’size bir öyküm var’’Bu öykü Ali’nin dişleriyle ilgili. Ali’nin yatmadan önce dört dişi vardı. İyi bir uykudan sonra uyandığında bir de ne görsün? 5 dişi çıkmış. Şimdi onun kaç dişi var?

Dikkati ve devamını sağlayan etkinlikler
*Öğrencilerin dikkati çekilmeden ve dikkatleri öğretimde toplanmadan ne sunulursa sunulsun öğretim sonuçları öğrencide gerçekleştirilmez.
*Herhangi bir ortamda öğrencilerin dikkatlerini tutmanın anahtarı, dikkat etme davranışlarının değişken aralıklı pekiştirilmesidir.
*Kuşkulanma
*Sunu sırasında anlık sessiz kalma
*Ses tonunu değiştirme
*Anlatımın hızını ve ritmini değiştirme
*Meraklandırıcı etkinliklere yer verme
*Yarışma düzenleme
*Kasıtlı hatalar yapma
*Olmayacağını ileri sürme

Dönüştürülebilir sembol pekiştireç sistemi
Öğrencilerden bazıları okula gitmekten ve ders çalışmaktan zevk almaz. Ders dinleme, ödev yapma, okula gitme eziyet gibi gelir. Bu öğrenciler için okulda verilen notların, etkinliklerin, övgülerin bir anlamı yoktur. Öğrenci davranışlarını kontrol etme ve uygun davranışı öğretmede güçlükle karşılaşıldığında dönüştürülebilir sembol sistemi kullanılabilecek etkili davranış değiştirme işlemi görür.

DSP
Öğrencinin gösterdiği ilerlemeler anında güçlü pekiştireçlerle pekiştirilir. Dsp sistemi yapay ve karmaşık öğretim düzenlemesidir. Hazırlama ve uygulaması güç olması nedeniyle, diğer öğretim düzenlemeleriyle etkili sonuçlar alınırsa dönüştürülebilir sembol sistemi düşünülmemelidir.

Dsp sistemini geliştime
1-Davranışları belirleme
2-Pekiştireçleri belirleme
3-Davranışların ve destek pekiştireçlerin sembol cinsinden değerlerini belirleme

Dsp uygulamaya başlarken
Sembollerin değer kazanması için her bir çocuğa semboller verilmeli, verilen sembollerle destek pekiştireçler arasından istediği bir şeyi almasına fırsat verilmelidir.
Birkaç kez sembollerle nesne alımının eşlenmesinden sonra semboller öğrenciler için değerli olur.
Semboller verilirken öğrencilere ne yaptıklarından dolayı verildikleri mutlaka söylenmelidir. Davranış üzerinde odaklanılmalıdır.

Kural öğretimi
*Kurallar olumsuz bir şekilde yazılmamalıdır.
*Örneğin yerlere çöp atmayınız değil/ çöpleri çöp kutusuna atalım.
*İzinsiz konuşmayın değil/ parmak kaldırarak izin alıp konuşalım.

Sembol pekiştirme sistemine son verme
*Birden kesmek doğru değildir, yavaş yavaş azaltılarak son verilmelidir.
*Dsp yavaş yavaş azaltılırken etlinlik ve sosyal pekiştireçlerle davranış sürdürülür.
*Diğer yandan sosyal pekiştireçlerle davranışın sürdürülmesi sağlanırken aralıklı pekiştirme tarifesine geçilir.


 

Oyunun Çocuğun Gelişimine Etkisi Ve Oyuncak Seçimi

Oyun nedir?
* Piaget’e göre “Oyun, bir uyumdur.”
*Montessori oyunu çocuğun işi olarak
nitelendirmiştir.
*Gross’ a göre oyun bir pratiktir.

Oyunun çeşitli tanımları olmakla birlikte genel tanımıyla oyun;
*Belli bir amaca yönelik olan veya olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilen, her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı, fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan, gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme süreci olarak ifade edilebilir.
*Oyun çocuğun boş zamanlarını doldurma aracı olarak görülmemelidir. Oyun gerçek ve önemli bir eğitim aracıdır.

Oyunların genel etkileri şu şekilde sıralanabilir:
• Fiziksel ve psikomotor
• Sosyal ve duygusal
• Zihin ve dil gelişimi şeklinde sıralayabiliriz.

Oyunun Çocuğun Fiziksel ve Psikomotor Gelişimine Olan Etkileri:
*Çocuk, hareketli oyun sırasında farkında olmadan bol oksijen alarak daha çok kanın pompalanmasına ve dokuların beslenmesine neden olur. Böylece kaslar gelişme olanağına kavusur. Oyun sırasında bazı tekrarlamalarla kaslar hareketi ezberlemiş olur.
*Oyun sırasında çocuğun başarılı olması, onun kas gücü ile doğru orantılı değildir. Bunun yanında iradesi, cesareti, denemelerle elde ettiği becerileri ve buna benzer psikolojik durumlarını da göz önünde bulundurmak yerinde olur.
*Çoğunlukla beceri isteyen oyunlarda bazı çocuklar korkarak ve başaramayacağım diyerek oyuna katılmak istemezler. Bu tip çocukları kendine güvenemediğinden başarısız duruma düşerler.
*Çocuğun psikomotor gelişimine olumlu etki yapacak birçok oyun bu eksikliğini tamamlar.
*Bir örnek vermek gerekirse; körebe oyunu oynarken gözleri kapalı bırakın koşmayı, yürümeyi, ayakta durmayı zor başaran çocuklar bu oyun sayesinde zayıf olan iradesini ve koordinasyon yeteneğini güçlendirerek onun yapması gereken yürüme, koşma ve diğer oyuncuları yakalamayı başarabilir.
*Özetle; oyun yolu ile fiziksel ve psikomotor gelişim sonucu olarak çocuklarda şu sistemler gelişir:
*Büyük ve küçük kas grupları
*Solunum sistemi
*Dolaşım sistemi
*Kemikler, eklem yapıları ve tendonlar
*Bağışıklık
*Algılama, yorumlama, karar verme ve dikkat
*Sinir sistemi
Oyunun Çocuğun Sosyal ve Duygusal Gelişimine Olan Etkileri
*Canlı ve hareketli çocuğun kendine özgü bir dünyası vardır.
*Oyunların temel amacı; oyun yolu ile çocuğun iç dünyasına girebilmek onun duygularını tanıyabilmek ve onu iyiye, güzele götürebilmektir.
*Oyunlar içerisinde hayvanlarla ilgili oyunlara yer vererek, onların taklitleri yaptırılırsa, zaten hayvanlarla dostluk kurmayı seven çocuk, sevgi koruma, yardım duygularını kolayca geliştirebilecektir.
* Birçok bilim adamı ve yazar, kişilik gelişmesinde oyunun çok önemli bir rolü olduğunu vurgulamaktadır.
* İleriki yaslarda ortaya konulan kişilik özelliklerinin, psikolojik yansımaların, çocuklukta oynanan oyunlar içerisinde şekillendiği ileri sürülmektedir.

SOSYAL GELİŞİMİNE OLAN ETKİLERİ:
*Toplumsallaşmayı öğrenir (arkadaşlık kurma, saygılı davranma vb.)
*Toplumsal ortamdaki cinsel rolünü kavrar.
*Başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı göstermeyi öğrenir.
* Kendi hak ve özgürlüklerini korur.
*Yardımlaşmayı, paylaşmayı, dayanışmayı, birlikte çalışmayı öğrenir.
*Görgü kurallarını öğrenir ve uygular.
*Çevresindeki nesne ve canlıları korumayı onlara zarar vermemeyi öğrenir.
*Önder ya da üye olmayı, kazanıp kaybetmeyi öğrenir.

DUYGUSAL GELİŞİMİNE OLAN ETKİLERİ :
* Duygusal tepkilerini denetim altına almayı öğrenir.
*Çevredeki büyüklerin sürekli ilgisini beklemekten kurtulur
*Sorunlarından uzaklaşır, oyun yoluyla duygusal sorunlarını ortaya koyar.
*Sevinç ve hoşlanma duyar.
* Kendine güveni gelişir.
* Güzel-duyu (estetik) beğenisi gelişir.
*Sevgi gereksinmesi sağlar.

OYUNUN ÇOCUĞUN ZİHİN VE DİL GELİŞİMİNE OLAN ETKİLERİ
*Oyun, çocuğun bedensel gelişimini, psikomotor gelişimini, duygusal ve sosyal gelişimini etkilediği gibi, zihin ve dil gelişimini de etkiler.
*Çocuğun zihin ve dil gelişimini olumlu yönlerde etkileyen, düşünce gücünü artıran oyunlar yeri geldikçe uygulanmalıdır. Çocukların gördüğünü tanıyabilme, hafızasında tutabilme ve bunları adları ile sayabilme, işlevlerini bilme kolay değildir.
*Ancak bu çalışmalar oyun içerisinde islenebilirse çocukta istek ve ilgi artacaktır.
*Çoğuna her hangi bir şeyi sözcüklerle anlatmaya, öğretmeye çalışmak olumsuz sonuçlar verebilir. Bu nedenle seçilmiş oyunlar etkin araç olarak kullanılabilir.
*Konuşma yeteneğinin geliştirilebilmesi, çocuğa yaratıcı, yenilikçi bir kişilik kazandırılması, oyunda ortaya çıkan sorunları görmesi ve bunlara çözüm araması gibi nesnelerle ilişkisi olmaya zihin gücüne ve dile ilişkin konularda da oyun etkin bir araçtır.
*Masa üzerine konan birçok cismin ismini sayabilmesi, renkleri ile özelliklerini anlatması onun hem zihin hem dil gelişimini olumlu yönde etkileyebilecektir.

Oyunun Çocuğun Zihin ve Dil Gelişimine Olan Etkilerini
Şöyle Sıralanabilir:
* Sözcük dağarcığını geliştirir.
*Düzgün cümleler kurma alışkanlığı kazanır.
*Rahat konuşma ve düşüncelerini açıklama alışkanlığı kazanır.
*Soru sormayı, yeni bilgiler edinmeyi, bilgilerini başkalarına aktarma yetisini geliştirir.
*Nesneleri, araç-gereçleri tanır, adlarını öğrenir, işlevlerini kavrar, kullanmayı öğrenir.
*Eski deneyimlerine, bilgilerine, tasarımlarına, davranışlarına, yenilerini ekler, kendini zenginleştirir.
*Nesneler arasındaki ayrılıkları ve benzerlikleri, olaylar arasındaki ayrılıkları ve benzerlikleri kavramaya baslar.
*Düşünme, algılama, kavrama, ikilem vb. zihin gücü gerektiren soyut yetenekler yönünden gelişme sağlar.
Yaşlara göre oyuncak seçimi
Yeni doğan bir bebeğin odasındaki renk cümbüşü ve farklı yerlerden sarkan, hareket eden materyaller çocukların ilk oyuncaklarıdır.

Bizlerin suratlarımızı şekilden şekile sokarak yaptığımız hareketler, başucunda dönen müzikli kutu veya duvar kağıdındaki şekiller 2-3 aylık bebeğin algısını, onlara ulaşmak ve tutmak için yaptığı her hamlede motor gelişmesini tetikleyen oyunlardır.El kol koordinasyonu geliştikçe çevresindeki objeleri yakalayacak ve onları birbirine vurarak çıkan sesle oyununu zenginleştirecektir.

*0-18 aylık çocuklara oyuncak seçerken onlarda merak uyandıracak sebep sonuç ilişkileri kurabileceği, renkli, farklı boyutlarda, kırılmayan, yumuşak ve tercihen yıkanabilir oyuncaklar seçilmesi gerekir.
*Yürümeye başladığında, bu hareketini motive edecek onunla birlikte hareket eden veya takip edeceği oyuncaklar seçilebilir.

2 yaşına kadar çocuklar genellikle birbirlerine paralel oyun oynayabilirler. Ya yalnız oynarlar ya da aynı ortamda olmalarına rağmen farklı objelerle oynayabilirler.

2 yaşından itibaren biraz daha sosyalleşmeye
başlayan çocuk, yakın çevredeki figürlerin rollerini tekrarlamaya başlar. Bebeğiyle annesi gibi konuşmaya çalışırken, babası gibi gazete okumaya çalışabilir, boş bardaktan su içebilir. Yaş ilerledikçe polis, doktor gibi sosyal rolleri taklit etmeye başlar. Bu yaş çocuklarında sebep-sonuç ilişkileri kurabilecekleri, büyük parçalı yap-bozlar, renkli çubuklar tercih edilebilir.

4-6 yaşlarında çocukların cinsel kimliklerinin karakteristiğine uygun oyun ve oyuncaklara yöneldikleri görülmektedir. Erkek çocuklar özdeşim kurdukları maskülen figürleri oyunlarına dahil ederken, kızlar daha ziyade feminen karakteristikte oyunlar oynarlar. Bu dönemde ana karakteristik özellik çoğunlukla anne veya babanın taklit edilmesidir. Bu dönemde siz isteniz de istemeseniz de kendi cinsiyetine uygun oyuncakları seçecektir. 10-12 parçalı yap-bozlar, demonte büyük parçalı araba vb. oyuncaklar, her türlü boyama kitabı tercih edilmelidir.


KAYNAKÇA
*Erken çocukluk gelişimi ve eğitiminde
oyun/ Prof. Dr. Müzeyyen sevinç
*Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları;
2006/ Arzu Özer ve diğerleri
*Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi / Okul öncesi
dönemde Drama Ve Oyunun Önemi / Ayşegül Ulutaş



 

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ

ž Öğrenme güçlüğü olan çocuklar, zihinsel yetenekleri normal sınırlar içinde yer alan, ancak öğrenme güçlüğü gösteren çocuklardır.
ž Öğrenme güçlüğü olan çocukları, zihinsel yetersiz ve davranış bozukluğu olan çocuklardan ayırmak gerekir.
ž Öğrenme güçlüğü gösteren çocuklar; dinleme, düşünme, konuşma, yazma veya matematik problemlerini çözmede güçlükleri görülen, anlama ya da yazılı ve sözlü dili kullanmadaki psikolojik süreçlerden birinde/birkaçında yetersizliği olan çocuklardır.
ž Öğrenme güçlüğü terimi; algısal güçlükleri, beyin zedelemesinden etkilenmiş olanları, disleksi ve gelişimsel afaziyi içermektedir. Ancak öğrenme güçlüğü tanımı ekonomik, kültürel, çevresel yoksunlukları, davranış bozukluklarını, zihinsel, bedensel, görme ya da işitme yetersizliği sonucunda oluşan öğrenme güçlüklerini kapsamamaktadır.
ž Tebliğler Dergisine göre özel öğrenme güçlüğünü; ‘yazılı veya sözlü dili anlamak ya da kullanabilmek için gerekli olan bilgi alma süreçlerinden birinde ya da birkaçında ortaya çıkan ve dinleme, konuşma, okuma, yazma, heceleme, dikkati yoğunlaştırma ya da matematiksel işlemleri yapmada yetersizlik nedeniyle bireyin eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde etkilenmesidir’ biçiminde tanımlamaktadır.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÇOCUKARIN SORUNLARI

1- GİRDİ SORUNU
 a) Görsel algı
 b) Dokunsal algı
 c) İşitsel algı

2- BÜTÜNLEME SORUNLARI: Bir konunun ana fikrini

söyleyemez, yaşamını programlayamaz, çevresini düzenleyemez, ayları, günleri sırayla yazamaz.

3- BELLEK SORUNU: Aldığı bilgiyi kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe kaydetmede sorun yaşar. (örneğin;akşam ezberlediği şiiri sabah unutur.

4- ÇIKTI SORUNU: Kazanılmış bilgi ve becerileri kullanmada sorun yaşar.

GENEL ÖZELLİKLERİ

ž Genel becerilerindeki bozukluktur.
ž Zeka düzeyleri normal veya normalin üstündedir.
ž Hiperaktiftir.
ž Dikkatleri kısa sürelidir, kolayca dağılır.
ž Konsantrasyon sorunları vardır.
ž İşitsel algı sorunları vardır.
ž Yönergeleri unutur.
ž Dinlemiyor görünürler.
ž Dokunarak ayrımlaştırmada güçlük çekerler.
ž Organizasyon bozukluğu vardır.
ž Zamanı iyi kullanamazlar.
ž Çalışma alışkanlıkları yetersizdir.

Sosyal ve duygusal sorunlar yaşarlar.

OKUMA ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ
( DİSLEKSİ)

En sık görülen öğrenme bozukluğu disleksidir.
Disleksi: Yazılan kelimeleri okumada ve anlamada güçlük olarak algılanabilir.
Çocuk okul çağına geldiğinde okumada zorluk yaşamasıyla anlaşılabilir.

BELİRGİN DİSLEKSİ ÖZELLİKLERİ

ž Okuma yavaştır ve akıcı değildir, bazen hiç yoktur, harf harf okur, özellikle bilmediği kelimeleri okurken duraklar, okuyamaz.
ž Kelimeleri kısaltarak okur.
ž Tahmin ederek okur.
ž Yüksek sesle okurken, anlamı ifade eden ritim ve tonlaması bozuktur.
ž Yanlış vurgulama yapar.
ž Okuduğu öykünün veya parçanın anlamını çıkaramaz.
ž Bir satırı takip edemez, karıştırır. Satır başına geçerken zorlanır.
ž İçinden okurken bazı sesler çıkarır.
ž Kelime yerine başka bir kelime yerleştirme, atlama görülür.
ž Bazı harfleri öğrenmede güçlük çeker. ( p, b, d, g gibi )

MATEMATİK ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ( DİSKALKULİ )
Diskalkuli: Sayısal ilişkileri kavramada, hesaplamada, sayısal sembolleri tanıma, kullanma ve yazmada açığa çıkan bozukluk ve yetersizliktir.

DİSKALKULİ BOZUKLUĞU YAŞAYAN ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ

ž İşlem yapmakta zorlanırlar ve yavaştırlar.
ž Sayıları bozuk yazar, sıklıkla yer değiştirirler.
ž Sayıları eksik yada fazla yazarlar.
ž Geometrik ilişkileri kavramada zorlanırlar.
ž Aritmetik sembolleri tanımada zorlanırlar.
ž Çok basamaklı sayıları okuma ve yazmada zorlanırlar.
ž İşlemleri bozuk sıra ile yaparlar.
ž Çarpma bölme gibi işlemlerde sayıları alt alta yazmada zorlanırlar.
ž Çarpım tablosunu öğrenmekte zorlanırlar.
Problem çözerken bağlantıları kurmakta zorlanırlar

İLKOKULUN İLK 3 YILINDA SIK RASTLANAN ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ BELİRTİLERİ ŞUNLARDIR:

¢ Öyküleri dinlerken dikkatini toplamakta ve kavramada güçlük çeker.
¢ Öykünün ayrıntılarını hatırlamada zorlanır.
¢ Birinci sınıfta iken harfleri seslendirmede öğrenmekte ya da sayı ve harfleri yazmakta zorlanır. Buna bağlı olarak duygusal açıdan çok çabuk kırılır, çok çabuk sinirlenir, kâğıtları yırtar, ağlar, okula gitmek istemez aptal ya da akılsız olduğunu söyler.
¢ Sınıfta davranış problemi vardır; dikkat çekici, düşüncesiz hareketlerde bulunur.
¢ Sınıf ödevlerini bitirmez.
¢ Öğretmeninden ya da ana-babasından sürekli yardım ister.
¢ Bir gün öğrendiğini ertesi gün unutur. Örneğin sözcükleri hecelemeye çalışır, öğrenmiş gibi gözükür ama testte başarısız olur, unuttuğunu söyler. Aynı şey okumada da olur; kalın sesli bir harfle örneğin“a” ile başlayan bazı sözcükleri gayet güzel okur, ancak bir sonraki hafta aynı sözcüklerle karşılaştığında, yeniden öğretmeniz, çalıştırmanız gerekir.
¢ İkinci sınıfta basit toplamaları yapmakta zorlanır.Üçüncü ve dördüncü sınıfta çarpım tablosunu, her gece birlikte tekrar ettiğiniz hâlde ezberleyemez.
¢ Düşüncelerini kâğıda dökmekten kaçınır ya da güçlük çeker.
¢ Soruları sesli olarak yanıtlar, ancak bunları yazmaya çalıştığında aynı başarıyı gösteremez.
¢ Konuşurken kelime dağarcığı yeterli olduğu hâlde yazarken çok basit bir dil kullanır. Çünkü uzun sözcükler yazmak daha zor gelir.
¢ Okula gitmek istemez.
¢ Okul ödevlerinin çok zor olduğunu söyler.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ ÇEKEN ÇOCUKLARIN ÖĞRETMENLERİNE ÖNERİLER

q Çocuğun bireysel özelliklerini, kapasitelerini, sınırlılıklarını bilin.
q Aileyle diyalog hâlinde olun.
q Sınıfta öğrenme etkinliklerine katılmalarını sağlayıcı sorumluluklar, görevler verin.
q Kullandığınız komutların basit, kısa ve net olmasına dikkat edin.
q Hafızaları zayıf olduğundan öğrendiklerinin bellekte kalıcı olmasını sağlamak amacıyla birden fazla duyuya hitap edin.
q Güven verici ve teşvik edici olun.
q Tedirginlik ve güvensizlik öğrenmeyi her durumda ve yerde olumsuz etkiler.
q Ön sıralara oturtun sık sık jest ve mimiklerle katılımını sağlayın.
q Aşırı hareketliliği varsa sınıf ortamında farklı düzenlemeler yapın.
q Başaramayacağı ödevler, sorular ve sorumluluklar vermeyin.
q Kendisinin başarabileceğine inandırın.
q Kendisini olumlu değerlendirmesini ve iyi hissetmesini sağlayın.
q Sosyal aktivitelere katılmasını sağlayın, iş yapma becerisi kazandırın.
q Gruplama, ayırt etme vb. ödevler verin.
q Görsel algı becerilerinin gelişimine yönelik etkinlikler yapın.
q İçinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilin.
q Olumsuz etiketlemelerden kaçının(yaramaz, tembel, dikkatsiz vb.).
q Öğrenme güçlüğü gösteren öğrencinizi diğer öğrencilerinizle kıyaslamayın ve onu olduğu gibi kabullenin.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ ÇEKEN ÇOCUKLARIN AİLELERİNE ÖNERİLER

Eğer çocuğunuz okulda başarısız oluyorsa ve öğrenme güçlüğü tanısı konmuşsa;
¢ Öncelikle bunun nedenlerini araştırın.
¢ Öğretmeninden bilgi ve yardım isteyin. Gerekli tıbbî ve psikolojik ölçümleri yaptırın, gerekirse profesyonel yardım isteyin.
¢ Öğretmeniyle ortak bir çalışma plânı geliştirin.
¢ Çocuğunuzun tüm özelliklerini ve kapasitelerini tanıyın.
¢ Harfleri ters yazıyorsa: Harflerin yazılı olduğu kartlar hazırlayın. Yazarken kartlara bakarak doğru yazmasını ve hatalarını düzeltmesini sağlayın, yazma alıştırmaları yapın.
¢ Doğru hecelemekte, yazmakta zorlanıyorsa: Cümleleri, kelimeleri gruplara ayırın. Her gün belli bir grubu yazmasını ve kurmasını sağlayıp çalıştırın. Bakmadan yazdırın, hatalarını düzeltip tekrar yazdırın ve okutun.
¢ Matematik problemlerinde zorlanıyorsa: Matematik seviyesini tespit edin. Eski bilgilerini tekrarlatın, çok kısa basamaklar hâlinde yavaş yavaş ilerleyin. Çalışırken birden fazla duyuya hitap edin(görsel, işitsel, olay yaşayarak, dokunarak).
¢ Okumayı öğrenmede güçlük çekiyorsa:
¢ Okuma seviyesini tespit edin. Tümden gelim(bütünden parçaya) yöntemini kullanın.
¢ Sık sık tekrarlama yapın.
¢ Sabırlı ve olumlu tutum içinde olun.
¢ Güdüleyici ve teşvik edici olun.
¢ Çocuğun kendisini rahat ve güvencede hissettiğinden emin olun.
¢ Dikkati çabuk dağıldığından çalışmaları kısa tutun.
¢ Bir basamağı öğrendiğinden emin olmadan diğer basamağa geçmeyin, yavaş ilerleyin, öğrendiklerini karıştırmasına engel olun.
¢ Çalışma becerilerini geliştirmek için ev egzersizleri ve sorumluluklar verin. Günlük işlerde olaylara katılmasını sağlayın(temizlik, yardım vb.)
¢ Başardıkça teşvik edin, onaylayın.
¢ Dikkati yoğunlaştırıcı etkinlikler yaptırın(oyunlar, boncuk dizme, nesneleri gruplama, ayırma, düzeltme vb.)
¢ Başaramayacağı ödevler, görevler, sorumluluklar vermeyin. Kendisini başarısız ve olumsuz değerlendirmesine engel olun.
¢ Hatırlamayı ve tekrarlamayı gerektirecek hafıza oyunları oynatın.


KAYNAKLAR
ž ÖĞRENMEYETERSİZLİĞİ ,BELKIS HALİM VASSAF.İSTANBUL 1993
ž ÇOCUĞUNUZUN OKULLA İLGİLİ SORUNLARINI ÇÖZEBİLİRSİNİZ ,AMERİKAN OKUL PSİKOLOGLARI BİRLİĞİ ,EDİTÖRLER:MCHAEL MARTİN ,CYNTHİA ,GREENWOOD.İSTANBUL 2000
ž PSİKİYATRİ TEMEL KİTABI ,EDİTÖRLER:PROF.DR. CENGİZ GÜLEÇ ,PROF.DR.ERTUĞRUL KÖROĞLU.1998
ž ÇOCUK VE ADOLESANDA RUHSAL BOZUKLUKLAR ,ÖGET ÖKTEM
ž ÜMRAN KORKMAZLAR ,ÖZEL ÖĞRENME BOZUKLUĞU
ž DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU VE ÖZGÜL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI ,ANKARA 2001
ž DR. AYTEN ERDOĞAN ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI(MEMORİAL HASTANESİ)



 

 İşitme Engelli Çocukların Okuma Becerileri

Okuma, yazılı bir metindeki sözcükleri tanımak, bunları anlamaktır. Sanılanın aksine basit bir eylem değildir. Önce görme, sonra anımsama, daha sonra anlama gibi aşamaları olan girişik bir eylemdir (Güneş,2002).İnsanın daha iyi gelişmesi ve yaşamda başarılı olabilmesi için okuma büyük önem taşır. Okuma basılı ve yazılı simgelerle iletişim kurma ve okunanı anlama etkinliğidir (Kavcar, 2006). Okuma becerisinin okul başarısında, bir ülkede yaşayan vatandaşların bilgilendirilmesinde, bir kariyer sahibi olmak konularında önemi büyüktür (Luckner ve Handley,2008).

Okuma süreci ikiye bölünebilir: a)Yazılı olanı çözmeyle ilgili olanlar. b)Anlama çözülen sembollere anlam yüklemeyle ilgili olanlar (Girgin,1997).Okuduğunu anlama değişik beceri ve yeteneklerin kompozisyonu olup şu öğeleri içerir: Kelime anlama, sözel yargılama, ana içeriği kavrama, yazarın duygularına ortak olma ve bağlamdan ilk kez karşılaşılan kelimenin anlamını çıkarabilme (Girgin,1987).

Okumanın amacı okunanı anlamadır. Okuyucuların okuma eylemini gerçekleştirmesi ve okuduklarını anlamaları için okuma stratejilerini etkili kullanmaları gerekmektedir. Schirmer (2003) bu stratejileri kelime bilgisi ile ilgili olanlar, okuyucunun önceki bilgileri ile ilgili olanlar ve üstbilişsel stratejiler olarak gruplamıştır. İşitme engelli çocukların işitenlerin çocukların kullandıkları okuma stratejilerine sahip olduklarını ve stratejilerin oldukça geniş kapsamlı olduğunu belirtmiştir.

Okuduğunu anlamanın yetkin bir biçimde olması bilişsel ve üst bilişsel stratejilerin kullanılmasını gerektirmektedir. Anlamın çıkarılabilmesi ve basılı metinle etkileşmek için stratejiler etkili okumada gereklidir. Çocuklar için okuma bilişsel ve üst bilişsel becerilerin kullanımını gerektiren karmaşık bir süreçtir. Kelime hatırlama, grafik becerileri ve okuma sürecinin anlaşılması, anlamanın özellikleri yönünden bakıldığında bir yazıdan sonuç çıkarma ve anlama ulaşmada yetersizdir. Okuyucular kendi var olan bilgilerini de kullanarak yazının içeriği üzerine oldukça detaylı çıkarımlara ulaşırlar (Walker, Munro ve Richards,1998).

İşitme engelli çocukların okumayı öğrenme süreçleri de işiten öğrencilerle benzerdir. Fakat işitme engelli öğrenciler dil gelişiminin ve anlama boyutunun yeterli gelişememiş olmasından dolayı okuma-anlama sorunları yaşamaktadırlar (Bozkurt,2002;Girgin,1987; Girgin,1997).Okuma sürecinde çözümleme becerileri önemlidir; ama sadece çözümleme becerisi tek başına yeterli değildir. Okuma becerisi okuyucunun metinden anlam çıkarmasını gerektirir. Okuyucunun metinden anlam çıkarması ise okumada stratejiler kullanmasını gerektirmektedir.

Öneriler

Bu bilgilerden yola çıkarak, işitme engelli çocukların okuma düzeylerine uygun metinlerle okuduğunu anlamaya yönelik yapılacak çalışmaların işitme engelli çocukların okuma becerilerini artıracağı belirtilebilir. Okuma çalışmalarında okuma stratejilerinin kullanımının ve işitme engelli çocuklara öğretilmesinin de işitme engelli çocukların da okuma anlamasında yardımcı olacağı düşünülmektedir. İşitme engelli çocuklara okuma anlama çalışmaları yaptırırken öğrencinin hangi stratejileri kullandığının belirlenmesi ve hangilerinin öğretilebileceğinin konusunda planlama yapmada yardımcı olacağı düşünülen stratejiler tabloda verilmiştir.

Okuma Stratejileri

İŞİTME ENGELLİ ÇOCUKLARIN ÖĞRETMENLERİNE ÖNERİLER

  • İşitme engelli çocukların, öğrenci sayısının az olduğu sınıflara yerleştirilmesi daha avantajlı olacaktır. Eğer mümkünse, bu sınıfta özel ilgiye muhtaç öğrenci sayısının çok olmaması gerekmektedir. Öğretmen, belki de her gün bu çocukların velileriyle görüşmek durumunda kalacaktır, ve bu büyük bir zaman fedakarlığı gerektirir, bu nedenle, hem çocuğun hem de öğretmenin iyiliği için, özel ilgi gerektiren çocuk sayısının az olması tercih edilmektedir.
    • Okul dönemi başlamadan, sınıf içinde basit akustik işlemlere gerek duyulabilir. Çok pahalı olmayan bazı işlemler yapılabilir:örneğin sınıfa halı döşemek, sıra ve sandalye ayaklarına plastik kapak takmak pencerelere perde takmak gibi..
    • FM cihazı kullanan çocuklarda FM cihazı ders sırasında devamlı takılmalıdır. Mikrofonu çenenin yaklaşık 13cm altına yerleştirin. Mikrofonun takı ya da kumaşla temas etmemesine dikkat edin.
    • Çocuğu, size bakacak şekilde, gürültü kaynağından uzak (koridordan, havalandırmadan, cam kenarından, vs. uzak) oturtun.
    • Birinci ya da ikinci sırada ve ortada çocuğun oturtulması gereklidir. Yer konusunda çocuğa da danışın, böylece onun en iyi şekilde dinlemesi ve gözlemlemesi sağlanacaktır.
    • Koklear implantlı (biyonik kulaklı) çocuklarda ise, implantlı olan kulağına doğru konuşmayı unutmayın. Gerektiğinde FM cihazını takın.
    • Sınıftaki diğer normal işiten çocukları işitme kaybı hakkında bilgilendirin. Gürültülü ortamların işitme kayıplı öğrenci için ne tür zorluklar çıkarabileceğini açıklayın. Unutmayın ki alay etmenin temelinde bilgisizlik, cahillik yatar. Sınıf arkadaşlarını işitme cihazı hakkında bilgilendirin.
    • Ders sırasında gelişen tartışmalar, işitme kayıplı çocuğu zorlayabilir, çünkü konuşma sırası hızlı değişmektedir. Çocuk için konuşmaları ve konuşmacının kim olduğunu takip etmek zor olacağından, zorlandığını hissettiğiniz anlarda kimin söz aldığını belirtmeye çalışın.
    • Çocuğun dikkatini topladığından emin olun. Gerektiği zamanlarda çocuğun adıyla hitap ederek “dinliyor musun?”, “dinledin mi?” gibi uyarılarda bulunabilirsiniz.
    • Tüm sınav tarihleri, ödevler, yapılması gerekenler, vb. bilgileri tahtaya yazın.
    • Önemli konular ve konuyla ilgili kelimeler, konu başlamadan önce eve de gönderilmeli ki, işitme kayıplı öğrenciniz bu konulara önceden hazırlanabilsin. Unutmayın ki, bazı kelime ve konseptlerle öğrenciniz ilk defa karşılaşıyor olabilir.
    • İşitme kayıplı öğrenciniz şaşırmış, kafası karışmış görünüyorsa, söz konusu soru yada bilgiyi aynen tekrarlamak yerine, cümleyi biraz değiştirmeyi deneyin.
    • Eğer çocuk bir soruyu cevaplayamıyorsa, aynı soruyu başka bir öğrenciye cevaplandırarak ona örnek oluşturun ve soruyu tam olarak anladığından emin olun. Halen problemler yaşanıyorsa, konunun tekrarlanması gereği aile ve eğitim odyoloğu ile paylaşılmalıdır.
    • Tahtaya yazı yazdığınız sıralarda, arkanız dönük konuşmamaya gayret gösterin.
    • Disiplin konusunda, işitme kayıplı öğrencilere, diğer çocuklara yaklaşıldığı gibi davranılmalıdır, çünkü onlar da sınıf ve okul kurallarını anlayabilmektedirler.
    • Çocuğun sınıf içi durumuyla ilgili aileye ve uzmanlara yönelik, kısa ve önemli gördüğünüz noktaları vurgular nitelikte günlük notlar tutun.
    • Çocuğun cihazında, pil dışında bir problem olduğunu düşündüğünüzde, aileyi ve odyoloğu derhal bilgilendirin.
    • İşitme kayıplı öğrencinize, sorulan soruyu ya da söylenenleri anlayıp anlamadığını sormak doğru bir tutum olmayacaktır. Bu soru genelde güvenilir bir şekilde cevaplanmamaktadır. Netlik sağlanması için en uygun yöntem, çocuğa tekrar ettirmek olacaktır.

 

Kavram Gelişimi

Kavram, nesne veya olayların ortak özelliğini simgeleyen içsel bir süreçtir. Bu simgeleme de genellikle bir sözcük veya bir isimle yapılır. Bu nedenle çocukta algısal uyarıcıları düzenleme yeteneği geliştikçe, kavramlar öğrenilmeye başlanır. Kavramlar somut veya soyut olabilirler. Çocukta kavramların gelişmesi somuttan soyuta doğru bir gelişim gösterir ve somut düşünmeden soyut düşünmeye doğru bir yol izler (Üstün ve Akman,2003).Kavram bazı bakımlardan ilişkili uyaranlar takımı yada bazı kurallarla ilişkili nitelikler kategorisi olarak tanımlanabilir. Daha genel olarak, kategoriye nelerin alınacağını yada çıkarılacağını belirleyen ölçütler takımına kavram denir (Özyürek,1983).

Kavramlar çevremizdeki nesne, fikir ya da olayları gruplamamızı sağlar. Çevremizde temel özellikleri bakımından benzer; ancak, ayrıntıları farklı nesne ve olaylar bulunmaktadır. Kavramlar bizi ayrıntılardan kurtararak çevremizdeki olay ve nesneleri daha kolay tanımamıza ve anlamamızayardımcı olur (Vuran ve Çelik 2008).

Çocukların kavramları öğrenmeleri her alanda yaşamsal önem taşımaktadır. Kavram bilgisi artan bir çocuk, fırsat bulduğu her ortamda davranış ve sözel ifadeleri ile bu kavramları uygulamaya çalışacaktır. Keşfetme davranışının çocuğun doğasında yer alması gibi, yeni bilgileri deneyerek yapma ve böylece hayata geçirme isteği de çocuklar için vazgeçilmezdir (Ergül,2007).

İnsanlarda, yaşantılarına karışan varlık, olay ve durumlar arasında benzerlik ve farkları görme, belli bir yönü ya da bazı yönleriyle birbirine benzer bulunan varlık,olay veya durumları bir kategoriye koyarak bunlara aynı ya da benzer tepkilerde bulunma, yani kavram oluşturma davranışı daha onlar ilk yaşlarda iken başlamaktadır (Özçelik,1988).

Çocuklar 1-2 yaşlarında kavramları kazanmaya başlarlar. Bununla birlikte kavramların öğrenilebilmesi için bellekteki bilginin daha verimli bir şekilde organize edilmesi gerekmektedir. Çocuklar yeni bilişsel yetenekler kazandıkları zaman bunları gerekmese bile kavramsal olarak harekete geçirme eğilimindedirler. Çocuklarda algısaldan kavramsal değişime doğru bir gelişimsel kapasite vardır. Çocuklar akıl yürütme yeteneklerini kullanarak kavramsal analizler yapabilmektedirler. Bu analizler çocukların yeni kavramlar öğrenmesine neden olmaktadır. 4 yaşından itibaren çocuklarda kavram oluşturma yeteneğinde bir ilerleme görülmeye başlamaktadır (Üstün ve Akman,2003).

Çocukta kavramların gelişimi nesnelerin gözle görülebilir özelliklerini vurgulayan şekil, renk, boyut, mekan gibi somut kavramlardan hacim, uzaklık, zaman gibi kavramlara doğru bir gelişme gözlenir.

• Şekil kavramı, nesneleri şekillerine göre ayırt etme ve aralarındaki farkın ne olduğunu kavrama ile gerçekleşir. Bu durumdaki bir çocuğun nesnenin şeklini söyleyebileceği belirtilmektedir. Üç yaşındaki bir çocuğun yuvarlak, kare, üçgen şekillerini eşleştirebileceği ancak bu şekiller arasındaki benzerlik ve farklılıkları açıklamakta yetersiz kalacağı belirtilmiştir. Altı yaşına kadar benzerlikleri ve farklılıkları nedenleri ile birlikte açıklama ve nesneleri şekilleri ile adlandırmada hızlı bir gelişme gözlendiği belirtilmektedir.
• Renk kavramı: Okulöncesi çağda renk kavramının hızlı bir biçimde geliştiği, çocukların 4 yaşlarında ana renkleri birbirinden ayırdığı ve isimlerini kullanabildiği, renk ve parlaklık farklılıklarını kolayca fark edebildikleri belirtilmiştir.
• Boyut kavramı: 3-4 yaşlarında çocukların büyük ve küçüğü ayırt edebildikleri belirtilmektedir.
• Mekan kavramı: Çocukların 2.yılın sonlarına doğru altında-üstünde, içinde dışında önünde-arkasında gibi ifadeleri anladığı ve konuşmalarında bunları kullandıkları ifade edilmektedir.
• Nicelik kavramı: Çocuğun sayılar arasındaki ilişkiyi kavraması için sayıların ifade ettiği miktarı ve aralarındaki öncelik-sonralık ilişkilerini kavraması gerekir. Bu düzeydeki çocuk, karmaşık olarak sunulan sayıları 1,2,3,4,5, gibi sıralayabilir veya 1.,2.,3. gibi dereceleyerek sıralayabilir. 4 yaşında, 5’e kadar, 5 yaşında 10’a kadar sayar ve 1-5 arasında toplama yapabildiği belirtilmiştir (Genç,2005).

Friedman (1984) 20 çok ileri derecede işitme kayıplı ve 20 normal işiten okulöncesi çocuğu kavram gelişimleri açısından karşılaştırdığı çalışmasında kavram gelişimini üç alanda sınıflandırmaktadır. Bu alanlardan ilki görsel olarak algılanabilecek, sembolik özellik içermeyen (renk, şekil gibi) algısal düzeydir. İkinci alan temel kavramların olduğu (köpek, sandalye) daha kapsamlı sınıflandırmaya sahip düzeydir. Üçüncü sınıflandırmada ise (mobilya, hayvanlar gibi) üyelerinin daha az ortak özelliği paylaştığı üst düzey kavramlar belirtilmiştir. Araştırmanın sonucunda normal işiten ve işitme engelli çocukların arasında kavram gelişimlerinde algısal düzey ve temel düzeydeki kavramlarda önemli farklılık bulunmadığı fakat üst düzey kavram gelişimde işitme engellilerin yaşıtlarının gerisinde olduğu belirtilmektedir.


KAYNAKÇA

Ergül, A. (2007). Boehm Okul Öncesi Temel Kavramlar Testi-3’ün 36-47 aylık çocuklar için Türkçeye uyarlama çalışması. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.

Friedman J.(1984).Classification Skills İn Normally Hearing and Oral Deaf Preschoolars:A study in Language and Conceptual Thought. D.S.Martin (Ed.) Cognition,Education and Deafness. Gallaudet University Press.70-73.

Girgin,C.(2003). İşitme Engelli Çocukların Eğitimine Giriş. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.

Özyürek,M.(1983).Kavram öğrenme ve öğretme A.Ü. Eğitim Bilimleri Dergisi.2, 347-366.

Uyanık-Balat, G. (2009). Anasınıfına devam eden çocukların cinsiyetlerine göre temel ilişkisel kavram bilgilerinin incelenmesi. Eğitim ve Bilim. 34(153).

Üstün, E. Akman, B. (2003). Üç yaş grubu çocuklarda kavram gelişimi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. 24, 137-141.

Vuran,S. ve Çelik,S.(2008).Örneklerle Kavram Öğretimi . Ankara,Kök yayıncılık.



Duygu BÜYÜKKÖSE
İşitme Engelliler Öğretmeni